Herkese selamlar, hürmetler, sevgiler diliyorum.
Hem Subaru’yu tanıyan bilenler için hem de Subaru ailesine katılmayı düşünenler için bir inceleme yazısı yazmış olayım.
Arabam 2014 model Outback. Rengi sedefli beyaz. Kaputunda hava girişi bulunan model. Bence şahane bir hava katıyor arabaya. Arabayı sürerken bile önünüzde duran o tuhaf çıkıntı bir çeşit mutluluk sebebi oluyor.
Bu yazıyı özellikle yazmak istiyorum çünkü internette mesela test videosu ya da inceleme yazısı çok çok az. Yeni kasa için bile epeyce az.
Genişlik, genel konfor gibi konularla başlayalım.
Genişlik konusunda Outback tek kelime ile harika. Bu harikalık elbette ki kendi boyutları sınırları dahilinde. Ben çok yayılarak oturmayı seven 176 cm boyunda birisi olarak, bu durumda dahi arka koltuğa geçtiğimde dizlerimle koltuk arasında yaklaşık 10 cm boşluk kalıyor. Ayrıca şöyle bir durum var ki koltukların kendi yapısı çok rahat. Bir başka süper durum arka koltuklar için, sırtlıkların yatıyor olması. Mesela, arka diz mesafesi efsane olan araçlardan birisi Skoda Superb’in arka tarafında oturmak beni çok da memnun etmemiştir. Sebebi ise en başta sırtlıkların dik olması. Bu benim konfor anlayışıma biraz ters. Şahsi yorumumdur elbette, kimisi çok dik oturmayı seviyor. Outback ise bu konuda herkese hitap ediyor.
Benim için önemli olan bir başka durum ise ön koltukların oturma konumu. Outback ön koltukları bir BMW 3 serisi değil belki ama iyiden iyiye alçak pozisyona geliyor ki ben bunu çok seviyorum. Hatta yanlış olmasın ama sanki Levorg’dan dahi daha alçak konumda oturuluyor gibime geldi.
Direksiyon ayarları gayet yeterli. Direksiyon sertliği de gayet güzel bence. Çok yumuşak değil. Böyle bir arabada elbette ki bir sert-yumuşak ayar istiyor insan ama neyse işte, elimizdeki budur
Baş mesafesi gayet yeterli. Çok yüksek olan bir SUV değil malûm ama şu var ki SUV ve benzeri araçlar gibi de koltukları yüksek değil. Tam bir otomobil.
Zaten Outback’in olayı bu. Bu araba bir otomobil. Hatta resmi adı Legacy Outback. Yani şu: bu araba Legacy modelinin siteyşin hâlinin araziye uygun duruma getirilmiş versiyonu. Tıpkı Audi A4 veya A6’nın siteyşin kasasının araziye uygunlaştırılıp da allroad adını almış olması gibi yani. Eğer Outback için gerçek bir muadil ararsanız en birinci aday A6 allroad quattro. Ne yazık ki Outback bu kadar üst düzey bir araba değil ama rakibi de bu yani yapacak bir şey yok. Ve elbette diğeri de A4 allroad quattro.
Gelelim malzeme kalitesine. Orijinal halı paspasları kötüydü. Ben lastik paspas aldım. Bagaj tabanının genel yapısı ilkel ifadesine biraz yakın. Ama çok da can sıkmaz benim gibi takıntılı değilseniz. Hatta bir kauçuk bagaj havuzu kullanırsanız bu konu sizin için kapanır gider.
Gelelim daha ciddi taraflarına. Mesela koltuklarda ve kapılarda kullanılan derinin kalitesi kesin olarak üst düzey. Levorg’lar için duyduğum deride soyulma konusunun bu arabada yaşanması için arabanın 10 yaşını aşmış olması gerekli bence. Bu intiba olarak böyle. Yoksa yaşı geçince yırtılacak anlamında değil. Çok memnunum yani. Deri rengi de gayet güzel. Ve çok kolay kirlenmiyor. Arabanın o açık renk döşemeli olan hâli son derece ferah. Elbette ki gönülden geçen siyah renk alkantara döşemeler ve tavan ama aile ile de kullanım durumunda bu vaziyeti güzel.
Torpido üstü altı vs hiçbir yerinde yumuşak plastik yok. Bereket ki, kullanılan o siyah plastik sert de olsa kaliteli duruyor. Misalen Kia’lardaki siyah plastik bana hep kötü bir his bırakmıştır. Bu arabada öyle değil. Kapı içi gözlerde sünger veya herhangi bir kaplama vs yok. Eh Japon’un premium olmayan markalarının premiumu bu kadar oluyor.
Hatta çok şükür
Velhasıl malzeme kalitesi bence çok yeterli. Elinizi kolunuzu koyduğunuz mesela kapı içleri deri ve kaliteli deri, anlattığım gibi. Yoksa torpidonun üstünün yumuşak olması bana herhangi bir ergonomi kazandırmıyor. Bu konuyu da hep böyle değerlendirmişimdir. Alt kısımlarda daha da az olan yerleri yumuşacık yapıp üstteki kocaman kısımları sert bıraksınlar bence. Bana onun faydası var.
Şimdi geldik konfor konusundaki biraz daha az methedilecek konulara. Hemen anlayacağınız üzere bu konu yalıtım. Şunu kesinlikle unutmayalım ki bu arabada seyahat ederken asla yahu şu cam mı hafif açık kalmış, ya da bu lastik davlumbazları üstünde hiç mi yalıtıcı yok demiyorsunuz. Bu araba için benim derdim şu. 2011 Model olmalı, sürdüğüm bir Volvo XC60’tan sonra ne yazık ki biraz yüreğimiz burkuluyor. Çünkü elimizin altındaki bu arabanın gerçekten kallâvi bir alet olduğu hissi kesinlikle hissediliyor. Sakın ha kalkıp da Outback ile ne bileyim bir Fluence benzeri arabayı karşılaştırmayalım. O bahsettiğim Volvo suv ile mi uzun bir yolculuğa çıkarım yoksa Outback ile mi diye sorarsanız gayet gülümseyerek cevabım Outback olur. Ve bu duygusal değil hissi bir durum. Şöyle ki, Outback yolda müthiş sağlam gidiyor. Ne de olsa o bir Subaru. Hani motoru elverse mevcut kasave mekaniği ile 250 km hız yapabilirsiniz gibi geliyor insana. Virajlarda yatmıyor. Lastikleriniz iyiyse virajlarda saçmalayabilrsiniz.
Bir başka durum süspansiyon konforu. Çok üst düzey değil. Bir X3’ten kötü. Sert. Ama şu da var ki, araba içinde sarsılıyorsunuz fakat çalkalanmıyorsunuz. İlginç bir ifade olabilir sizin için. İnanın ki sarsılma olarak ifade ettiğim durum daha makûl. Vücut kaslarınızın tamamı bünyenizi sabit tutmak için uğraş vermiyor. Fakat süspansiyon sesli çalışıyor. Genel olarak basit hissettiren fakat diğer taraftan aracın yükünü ve ana görev tanımını üstlenebilecek kadar sağlam ve mantıklı.
Bu modelde koltuklarda isofix bağlantısı yok ve bu dangalakça bir durum. Bir Japon klasiği olarak dört cam otomatik değil. Bunu güvenlik için yapıyorlar güya aferin ama madem bu kadar güvenliği önemsiyorsunuz camlara bir de sıkışma önleyici sensör koysaydınız ya sevgili dostlarımız Japonlar!
Ön koltuklarda ısıtma var ama önceki arabam olan S-Max gibi neredeyse anında ısıtmıyorlar. Yaklaşık beş dakika sürüyor iyice hissedilmesi. Ama sonrasında sıkıntı yok. Arkada da ısıtma olsaymış çok yakışırmış. Ne de olsa bekliyoruz ki karlar yağsın ortalık buz tutsun da biz yollara fırlayalım.
Arka koltuklar yatınca benim boyumda birisi rahatlıkla bir yatak koyarak yatabiliyor. Kamp benzeri hevesleri olanlar için enfes bir durum. Ne de olsa Outback bu gibi heveslerin arabası biraz da.
Anahtarsız giriş ve çalıştırma bence çok başarılı.
Sunroof var. Cam tavan değil. Olsa da bambaşka olurmuş ama olmaması daha iyi sanki.
Ses sisteminde ise vaziyetler şöyle. Orijinal, o küçük ekranlı ve aslen Panasonic marka olan teybi kullanıyorum. Yani bir ekran vs taktırmadım. Ses süper değil ama yeterli. Ben sese önem veren biriyim. İnanın ben yeterli diyorsam yeterlidir çok insan için. Ama elbette daha kristal netliğinde bir sistem takabilsem bayılırım. Fakat bir durum var. İntihar konusuna kesinlikle karşı olmakla beraber, bir sabah gazetede bu teybin bluetooth menülerini ve radyo arama özelliğini tasarlayan hemşehrimin harakiri yaptığını duyarsam çok da üzülmem. Teybe telefon tanıtmak için üst düzey bir elektronik cihaz kültürünüz olmalı. Ayrıca telefon rehberini de teybe aktaramadım. Bu işi becerebilen varsa lütfen bana anlatsın. Ne Sony ne Huawei marka ile olmadı.
Ford Mondeo arabamda özellikle telefon aramaları için şahane şekilde çalışan sesli komut Outback’de de var. Ama yok. Çünkü çalışmıyor. Subaru’ya aşkolsun.
Motor ve Şanzıman
Şimdi efendim, Subaru denince aklımız saatte 300 km hızlara, sırt ağrılarına filan gidiyor ama elbette ki piyasadaki Subaru’ların büyük kısmı böyle değil. Şunu da yazalım ki burada yazdığım şeylerin çoğunu Subarucular zaten biliyor. Yalıtımdı, yol tutuştu gibi. Ama herkesin de çok tanıdığı arabalar değil. Forumumuz ise herkese açık olduğundan yazıyı da böyle yazmam gerekiyor diye düşünüyorum ? Neyse motor dedik. Bahsettiğim araç olan Outback, 2 litrelik bir dizele sahip. Benzinli olan versiyonu bu model tarihli kasada var mı bilmiyorum. Ama dünya genelinde var o da ayrı bir bilgi olsun. 150 beygir gücünde, tork değeri 350 Nm gibi. Bu rakamlar ne ifade ediyor peki?
Bu aracın 0-100 km hızlanması 10 sn altında. Bu güzel bir değer. Yani bu araba hantal değil. Ve gerçekten değil. Koltuğa yapıştırmayan fakat arabayı son derece akıcı bir şekilde ilerleten, yokuş çıkışlarında bayılmayan bir motor. Elbette ki boxer tip. Ben 163 beygir olan S-Max’ime yazılım yükletmiştim. Ama bu arabada gerek duymuyorum, gayet net. Hızlı gitmeyi seviyorum ama Outback hız arabası değil. Günlük şartlarda, otobandaki resmi sınırın genelde hep üstünde kullandığımız 150-160 km hız bandına kadar bu araba son derece memnun edici. İnanın memnun etmeseydi zaten yazılım vs bir çare düşünürdüm. Motor böyle. Lâkin bu motor için söylenen ve beklenen sessizlik ve titreşimsizlik durumu biraz öyle değil. Bu motor gürültülü, net. Ve benim çok da hoşuma gitmiyor. Çok da hoş bir sesi yok. Fakat şu var ki, neyse hadi seviyorum seni dedirtiyor. Normal hızlarda seyrederken gaza az basarsanız ve “alt viteslere” düşmeden hızlanırken motorun sesi gayet sıradan. Bu dediğim mesela dakika 2000 devir civarları işte. Ama gaza yüklenip de vitesi “düşürüp” ve atağa kalkarcasına sürüşe başladığınızda motor o anda resmen kükrercesine bir ses veriyor ki bayılıyorum. Bu bahsettiğim durumda da devir 3000 civarlarında oluyor. Yani öyle devir saatinin sona dayanması gibi bir gereklilik yok. Çok uzattık bu kısmı
Motor gürültülü, hem de bariz. Şükür ki motor yalıtımı çok kötü değil. Ayrıca geleneksel olarak 2. veya 3. vites hızları sonrasında bu konu dert olmaktan çıkıyor. Ben servise sordum, bunun derdi nedir neden bu kadar gürültü yapıyor diye. Bu modellerin enjektör sistemi böyleymiş ve diğer güzelliklerin tadını çıkarıp bunu çok da kafaya takmamalıymışız. Enjektör konusu espri değil, yeni modelde bu sorunu çözmüşler dedi usta.
Ve şanzıman. Motor süper mi çok mu atik çok mu şu bu derken şanzıman konusu hep kenardan bakıp sırıtacaktır biliyorsunuz. Ne de olsa otomatik bir araba. Modeli her ne ise, otomatik bir araba alınacağı zaman, hele de düşük sınıf araçlarda, şanzıman konusuna bence kesin önem veriniz. Çünkü çok çok önemli. Dayanıklılık, yakıt vs. Hele de performans. Bu arabada bilindiği üzere mekanik olarak CVT tipi vites sistemi var. Mekanik olarak diye özellikle yazdım çünkü bu işin bir de yazılım ayağı var. Ve gördüğüm, duyduğum, bildiğim kadarıyla CVT’lerin en zemzemle yıkanmışlarından birisi Subaru’nun sahip olduğu lineartronic CVT. Şu ifadeyi kullanmışlığım vardır ki, 1 milyon lira değerinde bir araba alacak olsam ve üzerinde bu şanzıman olsa hiç müteessir olmam, gayet de memnun olurum. Ama spor modu olması şartıyla. Çünkü spor modu yok. Bu iddialı bir söz. Çünkü bu şanzıman çok da şimşek hızında filan değil. Ama gerçek hayata gelirsek efendim, DSG benzeri çift kavramaların çoğunda olduğu gibi ilk kalkışlarda kafa karışıklığı yaşamıyor. Hatta neredeyse hiç kafa karışıklığı olmuyor. Arabaya alıştığınızda gaz pedalı ile vitesi ayarlayabiliyorsunuz, bu kadar net. Çok sağlam olduğunu hissediyorsunuz. Konfora katkısı var. Ve bir CVT olmasına rağmen yüksek devirde bağırma durumu ilginç şekilde yüksek hızda değilde alçak hızda oluyor. Ama çok olmuyor. Çok dikkatli, arabanın her adımını hisseden birisi değilseniz bu vitesin CVT olduğunu anlamanız zor. Dedik ya bu Subaru’nun üretimi özel bir CVT. Kulakçıklar var ama bu kulakçıkların direksiyon takılı değil de sabit platforma takılı olmasını isterdim. Viraz dönerken vitesi kurcalayamıyoruz. Ve sanki gerçek bir otomatik vitesmiş gibi bariz vites “atıyor”.
Peki mesela ZF mi yoksa CVT mi derseniz, tabii ki ZF CVT’yi zemzemle yıka, altın suyuna sok ama işte cinsine tükürdüğüm cinsine çekiyor. Tekrar yazalım, şanzıman konusunda ben memnunum. Ha bir de şu var tabii. Bu arabanın bir arazi iddiası var. Offroad değil, arazi. Ve düşük hızlarda, hatta çok düşük hızlarda; taş, su vs geçerken şanzıman sizi gerçekten mutlu ediyor. Çok ağır yüklerde ne tepki verir bilemiyorum ama memleketine sevdalı, benim gibi Karadeniz yaylalarının çok da korkunç olmayan ama pek araba geçmemiş yerlerinde dolaşmaya hevesli iseniz, işte haydi gidelim de bir haftasonu mangal yakalım dediğimiz o arabanın altı mı sürttü, şu çamura girsek çıkar mı acaba dediğimiz yerlerde Outback sizi üzmez kesinlikle. Hatta bu yazdıklarıma Forester vs sahipleri de biraz tepki verecektir. Eh rakip diye Land Cruiser arıyoruz ne de olsa
Ya da şöylesini yazalım. Outback’den daha iyi arazi sürüşü yapayım istiyorsanız, mevcut piyasa şartlarımızda pikap bakmanızı tavsiye edebilirim. Elbetteki Jeep, Nissan, Toyota, Mitsubishi vs ağır şartlar için bir çok modele sahip. Bunların farkındayım. Ama özel bir ekipmansız, özel bir lastiksiz olarak Outback günlük zevkleri sonuna kadar yaşatabilir. Anlatmak istediğim şey bu.
Dört çeker sistemi tam manasıyla kullanabilmiş değilim. Ama biraz kullandım. Ve o kullandığım yerlerde çok güzeldi. Bununla ilgili internet üstünden video baksanız daha iyi olacaktır. Dediğim gibi çok tecrübem yok. Ama çok yok. Yazdıklarımın hepsi asfaltta kullanım ile oluşan tecrübeler değil. Biraz çamurlanmışlığımız var elbette
Eh gelelim sonuca. Yazının hepsini okuduysanız öncelikle teşekkür ederim ve hatalarım affola. Anladığınız üzere ben arabamdan çok memnunum. Allah rızası için şu arabalarınızda kaliteli yağ kullanın. Benden önceki sahibi hakkında yorum yapmayım. Yazının genelinde belli bir seviyeden gidip de sonunda yerlere düşmeyelim. Konuyu anladınız. Partikül filtresi ile ilgili sıkıntı yaşadım. Hem de çok. Ama bu benim arabamın sıkıntısı, genelinde düşünmeyin.
200 bin TL’ye kadar olan bir araba baktım aslında bu partikül derdi yüzünden. Toplamına bakınca Outback ayarında bir araba bulamadım. Benim arabam 125 bin km’de. Mesela iç genişlik benim için çok önemlidir ve dört çekere karşı özel bir ilgim var. Bu özellikleri, Subaru güveni, yolda sapasağlam ilerleyişi, hayran olduğum tipi, geniş bagajı vs ile gerçekten çok dopdolu bir araba ve arabamı satmayı düşünmüyorum artık. Attan inip eşeğe binmeye gerek yok. Dünyanın en iyi arabası değil ama benim maddi durumum bu. Ve km’si uçmuş fani ömrü dolmuş üst düzey bir araba ile de uğraşmak istemiyorum. Zaten bütün bakımlarını da adam gibi yaptırdım. Bize dokunmayın efendi
2013-2014 model yılı Outback’den bahsettik. Avrupalı premiumlardan bu arabaya geçiş yaparsanız biraz daha maço, ya da daha Türkçesiyle kalas bir arabaya bindiğinizi hissedeceksiniz.
Lâkin dikkat isterim. Outback’in rakipleri çok dişli ve o arabalara göre eksiklerinden bahsettik. Bu konu en bariz can sıkan durum olan yalıtım için de böyle.
Ve kaldı ki şu da var. Bahsettiğim benim arabam eski tasarım bir araç. 2020 modeli zaten saymıyorum da, 2015’den itibaren satılan yeni kasa Outback çok daha modern bir alet ve alabiliyorsanız hiç bakmayın. Ben de maddi durumum elverdiği gün hiç düşünmeyeceğim. O paraya BMW alırdın diyeceklere şimdiden teşekkür ediyorum
Bir ilave yapalım. Subaru kullanan insan hep Subaru kullanır. Bu sözün yarısı espri olabilir ama yarısı da kesin doğru diyebiliriz. Bu sözü söyleyebileceğimiz bazı markalar var. Bu markalar hâlen endüstriyel ürün üretirken biraz daha geleneğe bağlı, biraz daha kağıt üstü verileri ile değil de duygusal bir nabız yükselişi ile ilgilenen, mantık evliliği ile değil de kızı balkondan aşağı alıp kaçırıp da heyecanın doruklarında evlilik yapmayı tercih edenlerin tarzıyla iş yapmaya çalışan adamların firmaları. Yoksa Subaru bilmiyor mu 20 kilo daha yalıtım malzemesi kullanmayı. Hep daha iyisini, en iyisini isteyen fakat her şey ters gittiğinde yıkılan ve topralanamayan bir insan tipi yerine klasik Türk insanının yapısını düşününüz. Elbette ki iyi olanı isteriz ama kusurlar var diye de karalar bağlamayız. Hayata karşı heyecanımız da belki en yüksek insanlarız. Biraz buna benziyor Subaru gibi markaların durumu. Ne yapalım şimdi süspansiyonu sert ise? Her gün yenisi çıkıyor bu meretlerin ve biz hep en iyisini ararsak nerede kaldı bizim şahsi zevklerimiz yahu? Özel jet alabilecek insanların gidip 30 yaşında Mustang almaları endüstriyel bir paradokstur. Eğer insanı robot olarak değerlendirirsek tabii.
Hem Subaru’yu tanıyan bilenler için hem de Subaru ailesine katılmayı düşünenler için bir inceleme yazısı yazmış olayım.
Arabam 2014 model Outback. Rengi sedefli beyaz. Kaputunda hava girişi bulunan model. Bence şahane bir hava katıyor arabaya. Arabayı sürerken bile önünüzde duran o tuhaf çıkıntı bir çeşit mutluluk sebebi oluyor.
Bu yazıyı özellikle yazmak istiyorum çünkü internette mesela test videosu ya da inceleme yazısı çok çok az. Yeni kasa için bile epeyce az.
Genişlik, genel konfor gibi konularla başlayalım.
Genişlik konusunda Outback tek kelime ile harika. Bu harikalık elbette ki kendi boyutları sınırları dahilinde. Ben çok yayılarak oturmayı seven 176 cm boyunda birisi olarak, bu durumda dahi arka koltuğa geçtiğimde dizlerimle koltuk arasında yaklaşık 10 cm boşluk kalıyor. Ayrıca şöyle bir durum var ki koltukların kendi yapısı çok rahat. Bir başka süper durum arka koltuklar için, sırtlıkların yatıyor olması. Mesela, arka diz mesafesi efsane olan araçlardan birisi Skoda Superb’in arka tarafında oturmak beni çok da memnun etmemiştir. Sebebi ise en başta sırtlıkların dik olması. Bu benim konfor anlayışıma biraz ters. Şahsi yorumumdur elbette, kimisi çok dik oturmayı seviyor. Outback ise bu konuda herkese hitap ediyor.
Benim için önemli olan bir başka durum ise ön koltukların oturma konumu. Outback ön koltukları bir BMW 3 serisi değil belki ama iyiden iyiye alçak pozisyona geliyor ki ben bunu çok seviyorum. Hatta yanlış olmasın ama sanki Levorg’dan dahi daha alçak konumda oturuluyor gibime geldi.
Direksiyon ayarları gayet yeterli. Direksiyon sertliği de gayet güzel bence. Çok yumuşak değil. Böyle bir arabada elbette ki bir sert-yumuşak ayar istiyor insan ama neyse işte, elimizdeki budur
Baş mesafesi gayet yeterli. Çok yüksek olan bir SUV değil malûm ama şu var ki SUV ve benzeri araçlar gibi de koltukları yüksek değil. Tam bir otomobil.
Zaten Outback’in olayı bu. Bu araba bir otomobil. Hatta resmi adı Legacy Outback. Yani şu: bu araba Legacy modelinin siteyşin hâlinin araziye uygun duruma getirilmiş versiyonu. Tıpkı Audi A4 veya A6’nın siteyşin kasasının araziye uygunlaştırılıp da allroad adını almış olması gibi yani. Eğer Outback için gerçek bir muadil ararsanız en birinci aday A6 allroad quattro. Ne yazık ki Outback bu kadar üst düzey bir araba değil ama rakibi de bu yani yapacak bir şey yok. Ve elbette diğeri de A4 allroad quattro.
Gelelim malzeme kalitesine. Orijinal halı paspasları kötüydü. Ben lastik paspas aldım. Bagaj tabanının genel yapısı ilkel ifadesine biraz yakın. Ama çok da can sıkmaz benim gibi takıntılı değilseniz. Hatta bir kauçuk bagaj havuzu kullanırsanız bu konu sizin için kapanır gider.
Gelelim daha ciddi taraflarına. Mesela koltuklarda ve kapılarda kullanılan derinin kalitesi kesin olarak üst düzey. Levorg’lar için duyduğum deride soyulma konusunun bu arabada yaşanması için arabanın 10 yaşını aşmış olması gerekli bence. Bu intiba olarak böyle. Yoksa yaşı geçince yırtılacak anlamında değil. Çok memnunum yani. Deri rengi de gayet güzel. Ve çok kolay kirlenmiyor. Arabanın o açık renk döşemeli olan hâli son derece ferah. Elbette ki gönülden geçen siyah renk alkantara döşemeler ve tavan ama aile ile de kullanım durumunda bu vaziyeti güzel.
Torpido üstü altı vs hiçbir yerinde yumuşak plastik yok. Bereket ki, kullanılan o siyah plastik sert de olsa kaliteli duruyor. Misalen Kia’lardaki siyah plastik bana hep kötü bir his bırakmıştır. Bu arabada öyle değil. Kapı içi gözlerde sünger veya herhangi bir kaplama vs yok. Eh Japon’un premium olmayan markalarının premiumu bu kadar oluyor.
Hatta çok şükür
Velhasıl malzeme kalitesi bence çok yeterli. Elinizi kolunuzu koyduğunuz mesela kapı içleri deri ve kaliteli deri, anlattığım gibi. Yoksa torpidonun üstünün yumuşak olması bana herhangi bir ergonomi kazandırmıyor. Bu konuyu da hep böyle değerlendirmişimdir. Alt kısımlarda daha da az olan yerleri yumuşacık yapıp üstteki kocaman kısımları sert bıraksınlar bence. Bana onun faydası var.
Şimdi geldik konfor konusundaki biraz daha az methedilecek konulara. Hemen anlayacağınız üzere bu konu yalıtım. Şunu kesinlikle unutmayalım ki bu arabada seyahat ederken asla yahu şu cam mı hafif açık kalmış, ya da bu lastik davlumbazları üstünde hiç mi yalıtıcı yok demiyorsunuz. Bu araba için benim derdim şu. 2011 Model olmalı, sürdüğüm bir Volvo XC60’tan sonra ne yazık ki biraz yüreğimiz burkuluyor. Çünkü elimizin altındaki bu arabanın gerçekten kallâvi bir alet olduğu hissi kesinlikle hissediliyor. Sakın ha kalkıp da Outback ile ne bileyim bir Fluence benzeri arabayı karşılaştırmayalım. O bahsettiğim Volvo suv ile mi uzun bir yolculuğa çıkarım yoksa Outback ile mi diye sorarsanız gayet gülümseyerek cevabım Outback olur. Ve bu duygusal değil hissi bir durum. Şöyle ki, Outback yolda müthiş sağlam gidiyor. Ne de olsa o bir Subaru. Hani motoru elverse mevcut kasave mekaniği ile 250 km hız yapabilirsiniz gibi geliyor insana. Virajlarda yatmıyor. Lastikleriniz iyiyse virajlarda saçmalayabilrsiniz.
Bir başka durum süspansiyon konforu. Çok üst düzey değil. Bir X3’ten kötü. Sert. Ama şu da var ki, araba içinde sarsılıyorsunuz fakat çalkalanmıyorsunuz. İlginç bir ifade olabilir sizin için. İnanın ki sarsılma olarak ifade ettiğim durum daha makûl. Vücut kaslarınızın tamamı bünyenizi sabit tutmak için uğraş vermiyor. Fakat süspansiyon sesli çalışıyor. Genel olarak basit hissettiren fakat diğer taraftan aracın yükünü ve ana görev tanımını üstlenebilecek kadar sağlam ve mantıklı.
Bu modelde koltuklarda isofix bağlantısı yok ve bu dangalakça bir durum. Bir Japon klasiği olarak dört cam otomatik değil. Bunu güvenlik için yapıyorlar güya aferin ama madem bu kadar güvenliği önemsiyorsunuz camlara bir de sıkışma önleyici sensör koysaydınız ya sevgili dostlarımız Japonlar!
Ön koltuklarda ısıtma var ama önceki arabam olan S-Max gibi neredeyse anında ısıtmıyorlar. Yaklaşık beş dakika sürüyor iyice hissedilmesi. Ama sonrasında sıkıntı yok. Arkada da ısıtma olsaymış çok yakışırmış. Ne de olsa bekliyoruz ki karlar yağsın ortalık buz tutsun da biz yollara fırlayalım.
Arka koltuklar yatınca benim boyumda birisi rahatlıkla bir yatak koyarak yatabiliyor. Kamp benzeri hevesleri olanlar için enfes bir durum. Ne de olsa Outback bu gibi heveslerin arabası biraz da.
Anahtarsız giriş ve çalıştırma bence çok başarılı.
Sunroof var. Cam tavan değil. Olsa da bambaşka olurmuş ama olmaması daha iyi sanki.
Ses sisteminde ise vaziyetler şöyle. Orijinal, o küçük ekranlı ve aslen Panasonic marka olan teybi kullanıyorum. Yani bir ekran vs taktırmadım. Ses süper değil ama yeterli. Ben sese önem veren biriyim. İnanın ben yeterli diyorsam yeterlidir çok insan için. Ama elbette daha kristal netliğinde bir sistem takabilsem bayılırım. Fakat bir durum var. İntihar konusuna kesinlikle karşı olmakla beraber, bir sabah gazetede bu teybin bluetooth menülerini ve radyo arama özelliğini tasarlayan hemşehrimin harakiri yaptığını duyarsam çok da üzülmem. Teybe telefon tanıtmak için üst düzey bir elektronik cihaz kültürünüz olmalı. Ayrıca telefon rehberini de teybe aktaramadım. Bu işi becerebilen varsa lütfen bana anlatsın. Ne Sony ne Huawei marka ile olmadı.
Ford Mondeo arabamda özellikle telefon aramaları için şahane şekilde çalışan sesli komut Outback’de de var. Ama yok. Çünkü çalışmıyor. Subaru’ya aşkolsun.
Motor ve Şanzıman
Şimdi efendim, Subaru denince aklımız saatte 300 km hızlara, sırt ağrılarına filan gidiyor ama elbette ki piyasadaki Subaru’ların büyük kısmı böyle değil. Şunu da yazalım ki burada yazdığım şeylerin çoğunu Subarucular zaten biliyor. Yalıtımdı, yol tutuştu gibi. Ama herkesin de çok tanıdığı arabalar değil. Forumumuz ise herkese açık olduğundan yazıyı da böyle yazmam gerekiyor diye düşünüyorum ? Neyse motor dedik. Bahsettiğim araç olan Outback, 2 litrelik bir dizele sahip. Benzinli olan versiyonu bu model tarihli kasada var mı bilmiyorum. Ama dünya genelinde var o da ayrı bir bilgi olsun. 150 beygir gücünde, tork değeri 350 Nm gibi. Bu rakamlar ne ifade ediyor peki?
Bu aracın 0-100 km hızlanması 10 sn altında. Bu güzel bir değer. Yani bu araba hantal değil. Ve gerçekten değil. Koltuğa yapıştırmayan fakat arabayı son derece akıcı bir şekilde ilerleten, yokuş çıkışlarında bayılmayan bir motor. Elbette ki boxer tip. Ben 163 beygir olan S-Max’ime yazılım yükletmiştim. Ama bu arabada gerek duymuyorum, gayet net. Hızlı gitmeyi seviyorum ama Outback hız arabası değil. Günlük şartlarda, otobandaki resmi sınırın genelde hep üstünde kullandığımız 150-160 km hız bandına kadar bu araba son derece memnun edici. İnanın memnun etmeseydi zaten yazılım vs bir çare düşünürdüm. Motor böyle. Lâkin bu motor için söylenen ve beklenen sessizlik ve titreşimsizlik durumu biraz öyle değil. Bu motor gürültülü, net. Ve benim çok da hoşuma gitmiyor. Çok da hoş bir sesi yok. Fakat şu var ki, neyse hadi seviyorum seni dedirtiyor. Normal hızlarda seyrederken gaza az basarsanız ve “alt viteslere” düşmeden hızlanırken motorun sesi gayet sıradan. Bu dediğim mesela dakika 2000 devir civarları işte. Ama gaza yüklenip de vitesi “düşürüp” ve atağa kalkarcasına sürüşe başladığınızda motor o anda resmen kükrercesine bir ses veriyor ki bayılıyorum. Bu bahsettiğim durumda da devir 3000 civarlarında oluyor. Yani öyle devir saatinin sona dayanması gibi bir gereklilik yok. Çok uzattık bu kısmı
Motor gürültülü, hem de bariz. Şükür ki motor yalıtımı çok kötü değil. Ayrıca geleneksel olarak 2. veya 3. vites hızları sonrasında bu konu dert olmaktan çıkıyor. Ben servise sordum, bunun derdi nedir neden bu kadar gürültü yapıyor diye. Bu modellerin enjektör sistemi böyleymiş ve diğer güzelliklerin tadını çıkarıp bunu çok da kafaya takmamalıymışız. Enjektör konusu espri değil, yeni modelde bu sorunu çözmüşler dedi usta.
Ve şanzıman. Motor süper mi çok mu atik çok mu şu bu derken şanzıman konusu hep kenardan bakıp sırıtacaktır biliyorsunuz. Ne de olsa otomatik bir araba. Modeli her ne ise, otomatik bir araba alınacağı zaman, hele de düşük sınıf araçlarda, şanzıman konusuna bence kesin önem veriniz. Çünkü çok çok önemli. Dayanıklılık, yakıt vs. Hele de performans. Bu arabada bilindiği üzere mekanik olarak CVT tipi vites sistemi var. Mekanik olarak diye özellikle yazdım çünkü bu işin bir de yazılım ayağı var. Ve gördüğüm, duyduğum, bildiğim kadarıyla CVT’lerin en zemzemle yıkanmışlarından birisi Subaru’nun sahip olduğu lineartronic CVT. Şu ifadeyi kullanmışlığım vardır ki, 1 milyon lira değerinde bir araba alacak olsam ve üzerinde bu şanzıman olsa hiç müteessir olmam, gayet de memnun olurum. Ama spor modu olması şartıyla. Çünkü spor modu yok. Bu iddialı bir söz. Çünkü bu şanzıman çok da şimşek hızında filan değil. Ama gerçek hayata gelirsek efendim, DSG benzeri çift kavramaların çoğunda olduğu gibi ilk kalkışlarda kafa karışıklığı yaşamıyor. Hatta neredeyse hiç kafa karışıklığı olmuyor. Arabaya alıştığınızda gaz pedalı ile vitesi ayarlayabiliyorsunuz, bu kadar net. Çok sağlam olduğunu hissediyorsunuz. Konfora katkısı var. Ve bir CVT olmasına rağmen yüksek devirde bağırma durumu ilginç şekilde yüksek hızda değilde alçak hızda oluyor. Ama çok olmuyor. Çok dikkatli, arabanın her adımını hisseden birisi değilseniz bu vitesin CVT olduğunu anlamanız zor. Dedik ya bu Subaru’nun üretimi özel bir CVT. Kulakçıklar var ama bu kulakçıkların direksiyon takılı değil de sabit platforma takılı olmasını isterdim. Viraz dönerken vitesi kurcalayamıyoruz. Ve sanki gerçek bir otomatik vitesmiş gibi bariz vites “atıyor”.
Peki mesela ZF mi yoksa CVT mi derseniz, tabii ki ZF CVT’yi zemzemle yıka, altın suyuna sok ama işte cinsine tükürdüğüm cinsine çekiyor. Tekrar yazalım, şanzıman konusunda ben memnunum. Ha bir de şu var tabii. Bu arabanın bir arazi iddiası var. Offroad değil, arazi. Ve düşük hızlarda, hatta çok düşük hızlarda; taş, su vs geçerken şanzıman sizi gerçekten mutlu ediyor. Çok ağır yüklerde ne tepki verir bilemiyorum ama memleketine sevdalı, benim gibi Karadeniz yaylalarının çok da korkunç olmayan ama pek araba geçmemiş yerlerinde dolaşmaya hevesli iseniz, işte haydi gidelim de bir haftasonu mangal yakalım dediğimiz o arabanın altı mı sürttü, şu çamura girsek çıkar mı acaba dediğimiz yerlerde Outback sizi üzmez kesinlikle. Hatta bu yazdıklarıma Forester vs sahipleri de biraz tepki verecektir. Eh rakip diye Land Cruiser arıyoruz ne de olsa
Ya da şöylesini yazalım. Outback’den daha iyi arazi sürüşü yapayım istiyorsanız, mevcut piyasa şartlarımızda pikap bakmanızı tavsiye edebilirim. Elbetteki Jeep, Nissan, Toyota, Mitsubishi vs ağır şartlar için bir çok modele sahip. Bunların farkındayım. Ama özel bir ekipmansız, özel bir lastiksiz olarak Outback günlük zevkleri sonuna kadar yaşatabilir. Anlatmak istediğim şey bu.
Dört çeker sistemi tam manasıyla kullanabilmiş değilim. Ama biraz kullandım. Ve o kullandığım yerlerde çok güzeldi. Bununla ilgili internet üstünden video baksanız daha iyi olacaktır. Dediğim gibi çok tecrübem yok. Ama çok yok. Yazdıklarımın hepsi asfaltta kullanım ile oluşan tecrübeler değil. Biraz çamurlanmışlığımız var elbette
Eh gelelim sonuca. Yazının hepsini okuduysanız öncelikle teşekkür ederim ve hatalarım affola. Anladığınız üzere ben arabamdan çok memnunum. Allah rızası için şu arabalarınızda kaliteli yağ kullanın. Benden önceki sahibi hakkında yorum yapmayım. Yazının genelinde belli bir seviyeden gidip de sonunda yerlere düşmeyelim. Konuyu anladınız. Partikül filtresi ile ilgili sıkıntı yaşadım. Hem de çok. Ama bu benim arabamın sıkıntısı, genelinde düşünmeyin.
200 bin TL’ye kadar olan bir araba baktım aslında bu partikül derdi yüzünden. Toplamına bakınca Outback ayarında bir araba bulamadım. Benim arabam 125 bin km’de. Mesela iç genişlik benim için çok önemlidir ve dört çekere karşı özel bir ilgim var. Bu özellikleri, Subaru güveni, yolda sapasağlam ilerleyişi, hayran olduğum tipi, geniş bagajı vs ile gerçekten çok dopdolu bir araba ve arabamı satmayı düşünmüyorum artık. Attan inip eşeğe binmeye gerek yok. Dünyanın en iyi arabası değil ama benim maddi durumum bu. Ve km’si uçmuş fani ömrü dolmuş üst düzey bir araba ile de uğraşmak istemiyorum. Zaten bütün bakımlarını da adam gibi yaptırdım. Bize dokunmayın efendi
2013-2014 model yılı Outback’den bahsettik. Avrupalı premiumlardan bu arabaya geçiş yaparsanız biraz daha maço, ya da daha Türkçesiyle kalas bir arabaya bindiğinizi hissedeceksiniz.
Lâkin dikkat isterim. Outback’in rakipleri çok dişli ve o arabalara göre eksiklerinden bahsettik. Bu konu en bariz can sıkan durum olan yalıtım için de böyle.
Ve kaldı ki şu da var. Bahsettiğim benim arabam eski tasarım bir araç. 2020 modeli zaten saymıyorum da, 2015’den itibaren satılan yeni kasa Outback çok daha modern bir alet ve alabiliyorsanız hiç bakmayın. Ben de maddi durumum elverdiği gün hiç düşünmeyeceğim. O paraya BMW alırdın diyeceklere şimdiden teşekkür ediyorum
Bir ilave yapalım. Subaru kullanan insan hep Subaru kullanır. Bu sözün yarısı espri olabilir ama yarısı da kesin doğru diyebiliriz. Bu sözü söyleyebileceğimiz bazı markalar var. Bu markalar hâlen endüstriyel ürün üretirken biraz daha geleneğe bağlı, biraz daha kağıt üstü verileri ile değil de duygusal bir nabız yükselişi ile ilgilenen, mantık evliliği ile değil de kızı balkondan aşağı alıp kaçırıp da heyecanın doruklarında evlilik yapmayı tercih edenlerin tarzıyla iş yapmaya çalışan adamların firmaları. Yoksa Subaru bilmiyor mu 20 kilo daha yalıtım malzemesi kullanmayı. Hep daha iyisini, en iyisini isteyen fakat her şey ters gittiğinde yıkılan ve topralanamayan bir insan tipi yerine klasik Türk insanının yapısını düşününüz. Elbette ki iyi olanı isteriz ama kusurlar var diye de karalar bağlamayız. Hayata karşı heyecanımız da belki en yüksek insanlarız. Biraz buna benziyor Subaru gibi markaların durumu. Ne yapalım şimdi süspansiyonu sert ise? Her gün yenisi çıkıyor bu meretlerin ve biz hep en iyisini ararsak nerede kaldı bizim şahsi zevklerimiz yahu? Özel jet alabilecek insanların gidip 30 yaşında Mustang almaları endüstriyel bir paradokstur. Eğer insanı robot olarak değerlendirirsek tabii.