Telegram üzerinden yaptığımız yazışmalarda bir kaç arkadaş ilk fırsatta yabanda gecelemeğe karar verdik. Günün adını koyup haber salınca müsait olanlardan @muallim54 Mesut bey, @adm6671 Seyit bey ve kardeşi, @Erdoğan Eroğlu bey ve ben Perşembe gündüz Kandıra Kerpe Pembe Kayalar mevkiinde buluşmağa sözleştik. Kocaeli’den Erdoğan bey ve ben, Sakarya’dan ise Mesut bey ve Seyit bey geleceklerdi.
Sakarya grubu bizden beş on dakika önce gelip bizi aradı. Biz de telefonun hemen ardından yanlarına vardık.
İlkin Cebeci plajına gidip araçların ter atmasını izin verdik. Aşağıya off road kısmının videosunu ekliyorum. 31 dakika, müzik hoşunuza gitmez ise sesini kısarak izleyebilirsiniz
https://youtu.be/SU6plC5EEB8
Plajdaki aktivitenin akabinde, daha önceden gecelemeği kararlaştırdığımız Eski Kerpe Burnununa doğru yola çıktık. Giderken kasaba içinde bir zincir markette durup eksiklerimizi tedarik ettik.
Daha önceden kimin ne getireceğini konuşmamıştık, gideceğimiz yere yakın alışveriş imkanı olduğundan yiyecek içecek konusunda hiç konuşmamıştık. Market önünde yaptığımız tedarik kontrolünde, Erdoğan beyde balık ve pişirme malzemeleri, Mesut beyde çeşitli köfte, Seyit bey ve bende ise kahvaltı malzemelerinin var olduğunu gördük. Marketten alınacak pek bir şey yoktu. Yolun karşısındaki camide diğer ihtiyaçlarımızı görüp Eski Kerpe Burnuna doğru yola çıktık. Ana yoldan ayrılıp toprak yola girdik. Zemin yer yer yoğun çamur idi. Sağda solda birkaç araç vardı ama ilerledikçe araçlar tek tük hale geldi. Yine de o kadar çamur yolun ilerisinde sağda park etmiş bir Kartal gördüğümde, bu yollarda araç kullanmanın bir imkan değil, iman meselesi olduğunu bir kez daha idrak ettim. O yollarda direksiyon sallamak için illa bir 4X4 araç olması gerekmediğinin manifestosu gibi idi Kartal.
Neyse, Burnun deniz ile buluştuğu yere vardık. Arabaları yan yana park ettik. Üç nesil Forester içtimada hazır bizim için orada idiler.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Böyle bir gezide bölgeyi tanıyan birilerinin olması tanımayanlar için büyük şanstır. Bizimki çifte şanstı. Erdoğan bey itfaiye adına cankurtaran ve dalgıç olarak orada yıllarca çalışmış. Bize mesleki yaşantısı gereği bildiği ve karşılaştığı şeyleri anlattı. Deniz altı ile ilgili büyük tecrübelerini paylaştı. Kendisinden hayatımda ilk kez duyduğum şeyler öğrendim. Seyit bey de kardeşi ile birlikte oraların heryerinde zıpkın ile dalmış ve nerede ise bütün balık yatalarını biliyor.
Kerpe bölgesi kaya yapısından sebep eskinin taş madeni imiş. Erdoğan beyin söylediğine göre kayalar yer yer kıyıya doğru kavisli derinleşiyormuş. Bu kavis dalgıçlar için çok tehlikeliymiş.
Akşam yaklaşırken Seyit hoca iştahla baktığı denize kardeşi ile birlikte zıpkınla dalmağa gitti. Biz de ümitlerimizi pek yüksek tutmadan akşama hazırlanmağa başladık. Mesut hocam el baltasını alıp ormanlığa daldı. Erdoğan bey , piknik için tam donanımlı aracından yemek pişirme düzeneklerini çıkarıp kurdu. Güneş batmağa yol alırken yanında getirdiği hamsileri tavaya dizmeğe başlamıştı.
Ben de Mesut beyin getirdiği iri dalları ateş çanağında yakacak şekilde testere ile doğramağa başladım. Bir süre sonra Mesut hocam da balta ile diğer dalları parçaladı.
Seyit hocam ile kardeşi denizden döndü. Ümitlerimizi yüksek tutmamakla akıllılık etmişiz. Seyit hoca, aracından semaveri indirdi.
ilkin hamsi tava, ardından köfteler derken hepimiz doyduk. Benim getirdiğim nevaleyi kimsenin görecek hali yoktu. Biz de onları sabaha ayırdık.
İrice bir sacı ateş çanağı amacıyla almıştım. Kestiğimiz odunu yanımda getirdiğim tahta patçaları ile tutuşturdum. Yanan odunlardan aldığımız közlerle semaverde çayı da demledik.
https://youtu.be/D6jues1FOgM
Bahsetmez isem haksızlık etmiş olurum. Erdoğan bey, yanında Adana’dan getirttiği şalgam suyu vardı. İçtiğimde anladım ki, bu zamana kadar içtiğim hazır şalgam sularının gerçek şalgam suyunun çok kötü bir kopyası imiş.
Bu arada saat 8’e yaklaşıyordu. Erdoğan ve Mesut beyler Seyit beyin kardeşi ile geri döneceklerdi. Onlar istemeye istemeye geri dönüş yoluna koyuldular. Geceye Mesut hocam ile birlikte devam edecektik.
Birden bire bir çakal uludu. Daha sonra bütün çakallar ulumağa başladı. Artık gece yoklaması idi, her biri mevki mi bildirdi bilmem, bir daha hiç gıkları çıkmadı.
Benim kaydım değil, bilmeyenler için aşağıdaki videodan fikir sahibi olabilir.
https://youtu.be/N3oCFedkSlQ
Hava hiç kış havası değildi. Gece boyunca laf lafı açtı. Semaveri ikinci kez demledik. Saat gece yarısına yaklaşırken yorgunluk üzerimize çöktü. İkimiz de araçlarımız çekildik. Yatmadan önce arabanın dış termostatı havanın 14 derece olduğunu göstermekte idi.
Gece bir kez ihtiyaç için uyandım. Dışarı çktığımda hava hala çok yumuşaktı. Her ne kadar tedbiren baltam elimde olsa da ortalıkta bir tane bile yabani hayvan emaresi yoktu.
Sabah oldu. Gün ışırken uyandım. Gece boyunca müthiş bir uyku çekip iyice dinlenmişim. İnönü yaylasındaki gecelememde yastıkta yaptığım hatayı bu sefer yapmadığımdan uyku kalitem hiç bozulmadı.
Dışarı çıktım, giyinirken havanın kokusu beni büyülemeğe başlamıştı bile. Güneş gökyüzünde daha bir karış yükselmişti ama hava kesinlikle üşütmüyordu.
Mıntıkayı şöyle bir gezeyim dedim.
Uzaktan pıt pıt ses duydum. Sanki susuzluktan kırılan bir köpek su içerken çıkardığı sese benziyordu. Çevreme bir baktım, denizin üzerinden havalanmağa çalışan bir yaban ördeğinin kanat sesleriymiş.
Bu arada Seyit hocam da uyanmış yanıma gelmiş idi.
Yardan aşağı denize doğru bakarken sudaki hareketliliği fark ettik.
https://youtu.be/KyN1pL_IJwo
Suyun içinde yunuslar dalıp çıkıyordu. Martlar da yukarıdan onlara eşlik etmekte idi. Anlaşılan yunuslar avlanırken martılar da kendi rızıkları peşinde idi.
Dün geldiğimiz saat sebebiyle oraları gezememiştim. Seyit bey tepeden aşağıya doğru inen merdivenvari taşlardan bahsetmişti. Baktım çok dik, ama aşağıları görmez isem çok üzülürüm, dikkat ederek aşağıya indim. Seyit hocam oraların her tarafına zıpkın ile dalmış. Hatta geçen sene 4,5 kg’lik bir levrek trofesi var. Bana zevkle su altını anlattı.
Sonra aşağıdan güney batı yönüne yürüdük.
Bu arada Seyit hocam, zıpkın takımını akşamdan geri yolladığına pişman, bir ümit denize olta atmış balık yakalıyordu. Ben de oturup dalgaların sesini dinliyorum. İki tip dalga sesi vardı. Birisi bildiğimiz, dalganın kıyıya vurup plajdaki kum ve taşların üzerinden geri giderken çıkardığı ses. Diğeri ise gök gürültüsüne benzer, bu sesi dalga yüksekten kırılıp kıyıya vururken dalganın arasına sıkışıp suyun içinden firar eden hava çıkarır. Dalga boyu o kadar değil, o zaman bu ses nasıl çıkar!? Aklıma Erdoğan beyin söylediği kayaların aşağı doğru kavis yaptığını söylemesi geldi. Muhtemelen, gelen dalga kavisteki havayı sıkıştırıp o sesin çıkmasına sebep olmakta.
Daha ileride yukardan aşağıya inen son derece emniyetli bir patika varmış. Ola ki gidersiniz, yukardan giriş noktasını sizin için fotoğrafladım.
Giderseniz burna vardığınızdaki düzlüğe girmeden soldan aşağıya doğru patika.
Seyit hocam aynı yerde denizden gördüğü ama yukardan görünmeyen yerleri de gösterdi.
Yukarıdaki yerler yan yana iki plaj aslında. Ortalıkta nr bir isim ne de işaret eden tabela var. Hatta bir plajdan diğeri ancak denizden görülebilir. Bilmesen, hiç birisini görmeden geçer gidersin.
Vakit öğleye yaklaşmakta. Cumayı yolda gördüğümüz bir camide kılıp Babalı Uzun Kum Tabiat parkına gittik.
Tahmin ettiğiniz gibi, asfalttan değil, bol çamurlu ara yollardan
Yukarda kıyı boyunca bir çok yerde olası bir çıkartmada vatanı savunmak için inşa edilmiş batarya mevzilerinden birisini görmektesiniz. Plaj boyunca yürüdükten sonra geldiğimiz çamurlu yoldan geri döndük.
Gezimiz son derece keyifli ve öğretici geçti. Allah nicelerini nasip etsin.
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.
Sakarya grubu bizden beş on dakika önce gelip bizi aradı. Biz de telefonun hemen ardından yanlarına vardık.
İlkin Cebeci plajına gidip araçların ter atmasını izin verdik. Aşağıya off road kısmının videosunu ekliyorum. 31 dakika, müzik hoşunuza gitmez ise sesini kısarak izleyebilirsiniz
https://youtu.be/SU6plC5EEB8
Plajdaki aktivitenin akabinde, daha önceden gecelemeği kararlaştırdığımız Eski Kerpe Burnununa doğru yola çıktık. Giderken kasaba içinde bir zincir markette durup eksiklerimizi tedarik ettik.
Daha önceden kimin ne getireceğini konuşmamıştık, gideceğimiz yere yakın alışveriş imkanı olduğundan yiyecek içecek konusunda hiç konuşmamıştık. Market önünde yaptığımız tedarik kontrolünde, Erdoğan beyde balık ve pişirme malzemeleri, Mesut beyde çeşitli köfte, Seyit bey ve bende ise kahvaltı malzemelerinin var olduğunu gördük. Marketten alınacak pek bir şey yoktu. Yolun karşısındaki camide diğer ihtiyaçlarımızı görüp Eski Kerpe Burnuna doğru yola çıktık. Ana yoldan ayrılıp toprak yola girdik. Zemin yer yer yoğun çamur idi. Sağda solda birkaç araç vardı ama ilerledikçe araçlar tek tük hale geldi. Yine de o kadar çamur yolun ilerisinde sağda park etmiş bir Kartal gördüğümde, bu yollarda araç kullanmanın bir imkan değil, iman meselesi olduğunu bir kez daha idrak ettim. O yollarda direksiyon sallamak için illa bir 4X4 araç olması gerekmediğinin manifestosu gibi idi Kartal.
Neyse, Burnun deniz ile buluştuğu yere vardık. Arabaları yan yana park ettik. Üç nesil Forester içtimada hazır bizim için orada idiler.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Böyle bir gezide bölgeyi tanıyan birilerinin olması tanımayanlar için büyük şanstır. Bizimki çifte şanstı. Erdoğan bey itfaiye adına cankurtaran ve dalgıç olarak orada yıllarca çalışmış. Bize mesleki yaşantısı gereği bildiği ve karşılaştığı şeyleri anlattı. Deniz altı ile ilgili büyük tecrübelerini paylaştı. Kendisinden hayatımda ilk kez duyduğum şeyler öğrendim. Seyit bey de kardeşi ile birlikte oraların heryerinde zıpkın ile dalmış ve nerede ise bütün balık yatalarını biliyor.
Kerpe bölgesi kaya yapısından sebep eskinin taş madeni imiş. Erdoğan beyin söylediğine göre kayalar yer yer kıyıya doğru kavisli derinleşiyormuş. Bu kavis dalgıçlar için çok tehlikeliymiş.
Akşam yaklaşırken Seyit hoca iştahla baktığı denize kardeşi ile birlikte zıpkınla dalmağa gitti. Biz de ümitlerimizi pek yüksek tutmadan akşama hazırlanmağa başladık. Mesut hocam el baltasını alıp ormanlığa daldı. Erdoğan bey , piknik için tam donanımlı aracından yemek pişirme düzeneklerini çıkarıp kurdu. Güneş batmağa yol alırken yanında getirdiği hamsileri tavaya dizmeğe başlamıştı.
Ben de Mesut beyin getirdiği iri dalları ateş çanağında yakacak şekilde testere ile doğramağa başladım. Bir süre sonra Mesut hocam da balta ile diğer dalları parçaladı.
Seyit hocam ile kardeşi denizden döndü. Ümitlerimizi yüksek tutmamakla akıllılık etmişiz. Seyit hoca, aracından semaveri indirdi.
ilkin hamsi tava, ardından köfteler derken hepimiz doyduk. Benim getirdiğim nevaleyi kimsenin görecek hali yoktu. Biz de onları sabaha ayırdık.
İrice bir sacı ateş çanağı amacıyla almıştım. Kestiğimiz odunu yanımda getirdiğim tahta patçaları ile tutuşturdum. Yanan odunlardan aldığımız közlerle semaverde çayı da demledik.
https://youtu.be/D6jues1FOgM
Bahsetmez isem haksızlık etmiş olurum. Erdoğan bey, yanında Adana’dan getirttiği şalgam suyu vardı. İçtiğimde anladım ki, bu zamana kadar içtiğim hazır şalgam sularının gerçek şalgam suyunun çok kötü bir kopyası imiş.
Bu arada saat 8’e yaklaşıyordu. Erdoğan ve Mesut beyler Seyit beyin kardeşi ile geri döneceklerdi. Onlar istemeye istemeye geri dönüş yoluna koyuldular. Geceye Mesut hocam ile birlikte devam edecektik.
Birden bire bir çakal uludu. Daha sonra bütün çakallar ulumağa başladı. Artık gece yoklaması idi, her biri mevki mi bildirdi bilmem, bir daha hiç gıkları çıkmadı.
Benim kaydım değil, bilmeyenler için aşağıdaki videodan fikir sahibi olabilir.
https://youtu.be/N3oCFedkSlQ
Hava hiç kış havası değildi. Gece boyunca laf lafı açtı. Semaveri ikinci kez demledik. Saat gece yarısına yaklaşırken yorgunluk üzerimize çöktü. İkimiz de araçlarımız çekildik. Yatmadan önce arabanın dış termostatı havanın 14 derece olduğunu göstermekte idi.
Gece bir kez ihtiyaç için uyandım. Dışarı çktığımda hava hala çok yumuşaktı. Her ne kadar tedbiren baltam elimde olsa da ortalıkta bir tane bile yabani hayvan emaresi yoktu.
Sabah oldu. Gün ışırken uyandım. Gece boyunca müthiş bir uyku çekip iyice dinlenmişim. İnönü yaylasındaki gecelememde yastıkta yaptığım hatayı bu sefer yapmadığımdan uyku kalitem hiç bozulmadı.
Dışarı çıktım, giyinirken havanın kokusu beni büyülemeğe başlamıştı bile. Güneş gökyüzünde daha bir karış yükselmişti ama hava kesinlikle üşütmüyordu.
Mıntıkayı şöyle bir gezeyim dedim.
Uzaktan pıt pıt ses duydum. Sanki susuzluktan kırılan bir köpek su içerken çıkardığı sese benziyordu. Çevreme bir baktım, denizin üzerinden havalanmağa çalışan bir yaban ördeğinin kanat sesleriymiş.
Bu arada Seyit hocam da uyanmış yanıma gelmiş idi.
Yardan aşağı denize doğru bakarken sudaki hareketliliği fark ettik.
https://youtu.be/KyN1pL_IJwo
Suyun içinde yunuslar dalıp çıkıyordu. Martlar da yukarıdan onlara eşlik etmekte idi. Anlaşılan yunuslar avlanırken martılar da kendi rızıkları peşinde idi.
Dün geldiğimiz saat sebebiyle oraları gezememiştim. Seyit bey tepeden aşağıya doğru inen merdivenvari taşlardan bahsetmişti. Baktım çok dik, ama aşağıları görmez isem çok üzülürüm, dikkat ederek aşağıya indim. Seyit hocam oraların her tarafına zıpkın ile dalmış. Hatta geçen sene 4,5 kg’lik bir levrek trofesi var. Bana zevkle su altını anlattı.
Sonra aşağıdan güney batı yönüne yürüdük.
Bu arada Seyit hocam, zıpkın takımını akşamdan geri yolladığına pişman, bir ümit denize olta atmış balık yakalıyordu. Ben de oturup dalgaların sesini dinliyorum. İki tip dalga sesi vardı. Birisi bildiğimiz, dalganın kıyıya vurup plajdaki kum ve taşların üzerinden geri giderken çıkardığı ses. Diğeri ise gök gürültüsüne benzer, bu sesi dalga yüksekten kırılıp kıyıya vururken dalganın arasına sıkışıp suyun içinden firar eden hava çıkarır. Dalga boyu o kadar değil, o zaman bu ses nasıl çıkar!? Aklıma Erdoğan beyin söylediği kayaların aşağı doğru kavis yaptığını söylemesi geldi. Muhtemelen, gelen dalga kavisteki havayı sıkıştırıp o sesin çıkmasına sebep olmakta.
Daha ileride yukardan aşağıya inen son derece emniyetli bir patika varmış. Ola ki gidersiniz, yukardan giriş noktasını sizin için fotoğrafladım.
Giderseniz burna vardığınızdaki düzlüğe girmeden soldan aşağıya doğru patika.
Seyit hocam aynı yerde denizden gördüğü ama yukardan görünmeyen yerleri de gösterdi.
Yukarıdaki yerler yan yana iki plaj aslında. Ortalıkta nr bir isim ne de işaret eden tabela var. Hatta bir plajdan diğeri ancak denizden görülebilir. Bilmesen, hiç birisini görmeden geçer gidersin.
Vakit öğleye yaklaşmakta. Cumayı yolda gördüğümüz bir camide kılıp Babalı Uzun Kum Tabiat parkına gittik.
Tahmin ettiğiniz gibi, asfalttan değil, bol çamurlu ara yollardan
Yukarda kıyı boyunca bir çok yerde olası bir çıkartmada vatanı savunmak için inşa edilmiş batarya mevzilerinden birisini görmektesiniz. Plaj boyunca yürüdükten sonra geldiğimiz çamurlu yoldan geri döndük.
Gezimiz son derece keyifli ve öğretici geçti. Allah nicelerini nasip etsin.
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.