Merhabalar, forumdan davetini duyurduğumuz etkinliği geçen hafta sonu gerçekleştirdik. Aslında bu etkinliğin temelleri en son forumca yaptığımız Bolu Akkayalar etkinliğinde atıldı. Sağolsun [mention]nitro37 [/mention] Mehmet kardeşimiz etkinlik sırasında yanımıza geldiğinde laf arasında etkinliklerimizde kullanmak için oradaki STF flamalarından istedik. O da oradakiler yerine bizi ziyarete geleceğini ve o zaman bir tane yeni hediye getireceğinin sözünü verdi. Bu gibi durumlarda sonradan unutulan sözler verilebilir, ortam kalabalık, kime ne sözü verdiğini unutabilir insan ama sağolsun [mention]nitro37 [/mention] sözünün eri olduğunu bize isbat etti.
[mention]nurdogankuzu [/mention] Nurdoğan bey Nitro37 Mehmetin bize ziyarete geleceğini haber verdiğinde ben çoktan unutmuştum flamayı. Geleceği tarih belli olduğunda havanın nasıl olacağı belli değildi. Hemen aramızda organize olduk. Bizim gruptan ben, Nurdoğan , Mesut, Alper, Serdar Şalcı, Seyit, Erdoğan beyler ilk etapta katılabilecektik. Daha sonra arkadaşların tavsiyesi ile forumda davet duyurusu yayınladık. Ertuğ bey de davete icabet etti. Cumartesi günü Mehmet bey Ankara’dan, Ertuğ bey İstanbul’dan, Serdar Şalcı-Erdoğan Eroğlu Nurdoğan Kuzu, Alper Çetinkaya ve Ben Kocaeli’den, Mesut ve Seyit beyler Sakaryadan yola çıktık.
Buluşma noktamız Kerpe Pembe Kayalar Mevkii idi. Sabahtan işim olduğundan konvoya katılamadım.
Şansımıza hava çok güzel. Etkinlik gecelemeli planlandı. Havaya göre değişen sayıda katılımcı olacak. Seyit ve ben kesin kalacağız, Erdoğan ertesi günü mesaisi olduğundan gece kalamayacak. Alper de kalacağını bildirdi. Mesut için bir ilk olacak eğer kalırsa. Nurdoğan maalesef geri dönmek zorunda. Telefonda, Mehmet de duruma göre kalabileceğini söyledi.
Randevu noktasına bizi mahçup ederek ilk varan Mehmet oldu.
Pembe kayalıklarda beklerken olta takımını hazırlamış bile.
Pembe Kayalıklarda bir hatıra fotoğrafı çekilmiş. Maalesef o kısma ben yetişemedim.
Yolda iken Erdoğan bey beni arayıp herkesin randevu noktasına vardığını haber verdi. Oradan Eski Kerpe Burnuna geçecektik. Bu durumda doğrudan Eski Kerpe Burnu’na direksiyonu kırdım.
Denize nazır bir noktaya park edip grubu bekledim.
Arkadaşlar çok geçmeden burna geldi.
https://youtu.be/odGy6kytHBc
Ekip de denize nazır park etti. Daha sonra araç sayımız arttı. Serdar Şalcı, bizim gezi grubundan Serdar Aydın ve Misafiri Muammer bey, aynı şekilde Nurdoğan beyin misafiri daha sonradan aramıza katıldı. Maalesef onlar geldiğinde yeniden fotoğraf çekmemişiz.
Dedim ya hava güzel:
Mehmet, Alper ve misafiri hemen balık yakalamağa seyirtmiş.
Mehmet ve Alper karadan denize olta sallar iken, Seyit dalış elbisesi ve zıpkını ile daha yakından temasta
https://youtube.com/shorts/qcOxqxER65A?feature=share
Hava güzel ama maalesef deniz cömert değil. Hepsi eli boş döndü avdan. Allahtan bizim etkinliklerde denizden çıkacak balığa bel bağlamıyoruz pek .
Her grubu tarif eden fiiller vardır: yemek, yol dışı sürüş, yumuşak zeminde sürüş, araba modifiye gibi. Bu sıfatların önem sırası bir grubu diğerinden daha belirgin kılar. Bizim grubun sıralamasında ilk sırada yemek içmek vardır.
Vakit ikindiye yaklaşmakta, herkes çıkınından çıkardığı erzağı Erdoğan’a verdi.
Mehmet’in söz verdiği flama ilk kamp yerine dikilmiş durumda. Rüzgar Kıble yönünden tatlı tatlı esmekte. Masalar kuruldu, etler köfteler piştikçe yerlerini bulmakta
Yemekler yendi
Nurdoğan elindeki sıkı atan tüfek, Mesuttaki ise havalı. Kimimiz hedefe havalı tüfek ile atış yaptık. Sıkı atan tüfek emniyet amaçlı. Şimdiye kadar hiç olmadı ama yabani “hayvanlara” karşı tedbiren yanımızda olması insana emniyet hissi vermekte.
İkindi sonrası Kıbleden tatlı tatlı esen rüzgar haşinleşip rahatsızlık vermeğe başladı. Yemekler yendi, karnımız tok. Vakit çay vakti. Çayımızı az ötede geceleyeceğimiz yerde içelim diyoruz. Yüksek makilikten sebep orası kuytu. Rüzgar bizi rahatsız etmeden çayımızı içip sohbetimizi ederiz.
Devamı var…
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Çember şeklinde oturup, semaverde demlenen çayları ardı ardına içtik. Çayı içtikçe sohbet tatlılaştı, sohbet koyulaştıkça semaverleri yeniden demledik. Yazım hatası değil, “semaverler” ortada iki semaver habire doldur boşalt yeniden demlemekte idi. İnsan karnı tok, sevdiği kişilerle beraber olunca çay sohbetin bahanesi oluyordu.
Vakit ilerleyince ortadaki ateş çanağı sayısını ikiye çıkardık. Allahtan odun kuru ve bol. Hava sıcak tamam ama bir yaz havası değil. Ortamın havasını kırmak için ateş şart. Odunu bir iki kez kamp yaptığımız yerden buluruz dedik ama kazın ayağı öyle değil. Herkes öyle dediğinde kamp açısından popüler yerlerde hiç kuru odun yok. Yaş odun ise verdiği ısı çıkardığı dumana değmez.
Vakit ilerlerken yanımız Orman idaresinin iki korucusu geldi. Pırıl pırıl iki genç, izin isteyip oturdular. Seyit hoca ile tanış çıktılar . Kısa bir “neden Subaru kursu “ sonrası izin isteyip kalktılar. Gecenin ilerleyen vakitlerinde yatıya kalmayacak arkadaşlar da teker teker ayrıldı. Bu etkinlikte gıyaben tanıdığımız bazı arkadaşlarımızı yüz yüze görmüş olduk. Daha önce hiç tanımadığımız yeni kişilerle tanışmış olduk.
Geriye bir tek yatıya kalacak arkadaşlar kaldı. Biz bu arada yine sohbet muhabbet devam. Seyit hoca kahve içelim mi deyince Alper elinde kocaman bir cezve ile geldi. Anlayacağınız gecenin o vakti bir de közde kahve içtik. Hava iyice kalmış, hiç rüzgar yok. Yorulduk sanki, saat 11’i geçmiş 12’ye yaklaşmaktadır derken bir de baktık saat sabahın 3’ü. İnanamadık e hadi yatalım dedik. Ateşin üstüne kül atıp ortalığı toparladık. Herkes kendi keyfine göre bir yere çekti aracını. Gecenin sürprizi, Mesut hoca, yaptığı manevra sırasında aracının arka tekerlerini çukura kaptırmış, çukur su ile dolu, uğraşmasına rağmen kurtaramıyor! Bu sayede Forester’ı 3-5 kişi arkadan iterek çukurdan kurtarabileceğimizi fark ettik.
Arabalara yeni çekilmiştik ki, gecenim sessizliğini bir çakal uluması bozdu. Etrafı topladığımızdan çakal bir şey bulamayınca arkadaşlarına “buraya boşuna gelmeyin” diye haber verdi sanırım
Sabahın 3:30 kimse çakala hoşt bile demedi artık.
Sabah oldu. Gençler uyanmış. Ateşi yakmışlar.
Herkes arabayı geceden bir yere park etmiş.
Mesut hocanın gece karanlığında arka tekerleri kaptırdığı içi su dolu çukur.
Çay demlendi kahvaltı yapıldı.
Hava yine çok güzel, çevreyi şöyle bir dolandık. “Ah böyle bir yerde/adada evimiz olacaktı” hayallerimizi paylaştık öğlene doğru hava kıbleden lodosa döndü. Rüzgar şiddetini arttırdı. Bize göre hava hoş ama Mehmet’in yolu uzun. Ona çevreyi kısaca gezdirip yolcu edeceğiz.
Burası bu bölgede en sevdiğim plaj. Bir fırsatını bulup sabahtan gelip yer bulacağım. Şimdiye kadarki teşebbüslerim hep boşa çıktı.
Burası da burnun diğer yakası. Ömerağzı da deniyor buraya. Az ötede kamping alanı var. Ücreti mukabil piknik yapmak veya gecelemek imkanı var. Hani buralara gelmek isteyen olup da daha emniyetli bir alan olsa diyenler için biçilmiş kaftan.
Devam edecek…
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Çember şeklinde oturup, semaverde demlenen çayları ardı ardına içtik. Çayı içtikçe sohbet tatlılaştı, sohbet koyulaştıkça semaverleri yeniden demledik. Yazım hatası değil, “semaverler” ortada iki semaver habire doldur boşalt yeniden demlemekte idi. İnsan karnı tok, sevdiği kişilerle beraber olunca çay sohbetin bahanesi oluyordu.
Vakit ilerleyince ortadaki ateş çanağı sayısını ikiye çıkardık. Allahtan odun kuru ve bol. Hava sıcak tamam ama bir yaz havası değil. Ortamın havasını kırmak için ateş şart. Odunu bir iki kez kamp yaptığımız yerden buluruz dedik ama kazın ayağı öyle değil. Herkes öyle dediğinde kamp açısından popüler yerlerde hiç kuru odun yok. Yaş odun ise verdiği ısı çıkardığı dumana değmez.
Vakit ilerlerken yanımız Orman idaresinin iki korucusu geldi. Pırıl pırıl iki genç, izin isteyip oturdular. Seyit hoca ile tanış çıktılar . Kısa bir “neden Subaru kursu “ sonrası izin isteyip kalktılar. Gecenin ilerleyen vakitlerinde yatıya kalmayacak arkadaşlar da teker teker ayrıldı. Bu etkinlikte gıyaben tanıdığımız bazı arkadaşlarımızı yüz yüze görmüş olduk. Daha önce hiç tanımadığımız yeni kişilerle tanışmış olduk.
Geriye bir tek yatıya kalacak arkadaşlar kaldı. Biz bu arada yine sohbet muhabbet devam. Seyit hoca kahve içelim mi deyince Alper elinde kocaman bir cezve ile geldi. Anlayacağınız gecenin o vakti bir de közde kahve içtik. Hava iyice kalmış, hiç rüzgar yok. Yorulduk sanki, saat 11’i geçmiş 12’ye yaklaşmaktadır derken bir de baktık saat sabahın 3’ü. İnanamadık e hadi yatalım dedik. Ateşin üstüne kül atıp ortalığı toparladık. Herkes kendi keyfine göre bir yere çekti aracını. Gecenin sürprizi, Mesut hoca, yaptığı manevra sırasında aracının arka tekerlerini çukura kaptırmış, çukur su ile dolu, uğraşmasına rağmen kurtaramıyor! Bu sayede Forester’ı 3-5 kişi arkadan iterek çukurdan kurtarabileceğimizi fark ettik.
Arabalara yeni çekilmiştik ki, gecenim sessizliğini bir çakal uluması bozdu. Etrafı topladığımızdan çakal bir şey bulamayınca arkadaşlarına “buraya boşuna gelmeyin” diye haber verdi sanırım
Sabahın 3:30 kimse çakala hoşt bile demedi artık.
Sabah oldu. Gençler uyanmış. Ateşi yakmışlar.
Herkes arabayı geceden bir yere park etmiş.
Mesut hocanın gece karanlığında arka tekerleri kaptırdığı içi su dolu çukur.
Çay demlendi kahvaltı yapıldı.
Hava yine çok güzel, çevreyi şöyle bir dolandık. “Ah böyle bir yerde/adada evimiz olacaktı” hayallerimizi paylaştık öğlene doğru hava kıbleden lodosa döndü. Rüzgar şiddetini arttırdı. Bize göre hava hoş ama Mehmet’in yolu uzun. Ona çevreyi kısaca gezdirip yolcu edeceğiz.
Burası bu bölgede en sevdiğim plaj. Bir fırsatını bulup sabahtan gelip yer bulacağım. Şimdiye kadarki teşebbüslerim hep boşa çıktı.
Burası da burnun diğer yakası. Ömerağzı da deniyor buraya. Az ötede kamping alanı var. Ücreti mukabil piknik yapmak veya gecelemek imkanı var. Hani buralara gelmek isteyen olup da daha emniyetli bir alan olsa diyenler için biçilmiş kaftan.
Devam edecek…
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
[mention]nurdogankuzu [/mention] Nurdoğan bey Nitro37 Mehmetin bize ziyarete geleceğini haber verdiğinde ben çoktan unutmuştum flamayı. Geleceği tarih belli olduğunda havanın nasıl olacağı belli değildi. Hemen aramızda organize olduk. Bizim gruptan ben, Nurdoğan , Mesut, Alper, Serdar Şalcı, Seyit, Erdoğan beyler ilk etapta katılabilecektik. Daha sonra arkadaşların tavsiyesi ile forumda davet duyurusu yayınladık. Ertuğ bey de davete icabet etti. Cumartesi günü Mehmet bey Ankara’dan, Ertuğ bey İstanbul’dan, Serdar Şalcı-Erdoğan Eroğlu Nurdoğan Kuzu, Alper Çetinkaya ve Ben Kocaeli’den, Mesut ve Seyit beyler Sakaryadan yola çıktık.
Buluşma noktamız Kerpe Pembe Kayalar Mevkii idi. Sabahtan işim olduğundan konvoya katılamadım.
Şansımıza hava çok güzel. Etkinlik gecelemeli planlandı. Havaya göre değişen sayıda katılımcı olacak. Seyit ve ben kesin kalacağız, Erdoğan ertesi günü mesaisi olduğundan gece kalamayacak. Alper de kalacağını bildirdi. Mesut için bir ilk olacak eğer kalırsa. Nurdoğan maalesef geri dönmek zorunda. Telefonda, Mehmet de duruma göre kalabileceğini söyledi.
Randevu noktasına bizi mahçup ederek ilk varan Mehmet oldu.
Pembe kayalıklarda beklerken olta takımını hazırlamış bile.
Pembe Kayalıklarda bir hatıra fotoğrafı çekilmiş. Maalesef o kısma ben yetişemedim.
Yolda iken Erdoğan bey beni arayıp herkesin randevu noktasına vardığını haber verdi. Oradan Eski Kerpe Burnuna geçecektik. Bu durumda doğrudan Eski Kerpe Burnu’na direksiyonu kırdım.
Denize nazır bir noktaya park edip grubu bekledim.
Arkadaşlar çok geçmeden burna geldi.
https://youtu.be/odGy6kytHBc
Ekip de denize nazır park etti. Daha sonra araç sayımız arttı. Serdar Şalcı, bizim gezi grubundan Serdar Aydın ve Misafiri Muammer bey, aynı şekilde Nurdoğan beyin misafiri daha sonradan aramıza katıldı. Maalesef onlar geldiğinde yeniden fotoğraf çekmemişiz.
Dedim ya hava güzel:
Mehmet, Alper ve misafiri hemen balık yakalamağa seyirtmiş.
Mehmet ve Alper karadan denize olta sallar iken, Seyit dalış elbisesi ve zıpkını ile daha yakından temasta
https://youtube.com/shorts/qcOxqxER65A?feature=share
Hava güzel ama maalesef deniz cömert değil. Hepsi eli boş döndü avdan. Allahtan bizim etkinliklerde denizden çıkacak balığa bel bağlamıyoruz pek .
Her grubu tarif eden fiiller vardır: yemek, yol dışı sürüş, yumuşak zeminde sürüş, araba modifiye gibi. Bu sıfatların önem sırası bir grubu diğerinden daha belirgin kılar. Bizim grubun sıralamasında ilk sırada yemek içmek vardır.
Vakit ikindiye yaklaşmakta, herkes çıkınından çıkardığı erzağı Erdoğan’a verdi.
Mehmet’in söz verdiği flama ilk kamp yerine dikilmiş durumda. Rüzgar Kıble yönünden tatlı tatlı esmekte. Masalar kuruldu, etler köfteler piştikçe yerlerini bulmakta
Yemekler yendi
Nurdoğan elindeki sıkı atan tüfek, Mesuttaki ise havalı. Kimimiz hedefe havalı tüfek ile atış yaptık. Sıkı atan tüfek emniyet amaçlı. Şimdiye kadar hiç olmadı ama yabani “hayvanlara” karşı tedbiren yanımızda olması insana emniyet hissi vermekte.
İkindi sonrası Kıbleden tatlı tatlı esen rüzgar haşinleşip rahatsızlık vermeğe başladı. Yemekler yendi, karnımız tok. Vakit çay vakti. Çayımızı az ötede geceleyeceğimiz yerde içelim diyoruz. Yüksek makilikten sebep orası kuytu. Rüzgar bizi rahatsız etmeden çayımızı içip sohbetimizi ederiz.
Devamı var…
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Çember şeklinde oturup, semaverde demlenen çayları ardı ardına içtik. Çayı içtikçe sohbet tatlılaştı, sohbet koyulaştıkça semaverleri yeniden demledik. Yazım hatası değil, “semaverler” ortada iki semaver habire doldur boşalt yeniden demlemekte idi. İnsan karnı tok, sevdiği kişilerle beraber olunca çay sohbetin bahanesi oluyordu.
Vakit ilerleyince ortadaki ateş çanağı sayısını ikiye çıkardık. Allahtan odun kuru ve bol. Hava sıcak tamam ama bir yaz havası değil. Ortamın havasını kırmak için ateş şart. Odunu bir iki kez kamp yaptığımız yerden buluruz dedik ama kazın ayağı öyle değil. Herkes öyle dediğinde kamp açısından popüler yerlerde hiç kuru odun yok. Yaş odun ise verdiği ısı çıkardığı dumana değmez.
Vakit ilerlerken yanımız Orman idaresinin iki korucusu geldi. Pırıl pırıl iki genç, izin isteyip oturdular. Seyit hoca ile tanış çıktılar . Kısa bir “neden Subaru kursu “ sonrası izin isteyip kalktılar. Gecenin ilerleyen vakitlerinde yatıya kalmayacak arkadaşlar da teker teker ayrıldı. Bu etkinlikte gıyaben tanıdığımız bazı arkadaşlarımızı yüz yüze görmüş olduk. Daha önce hiç tanımadığımız yeni kişilerle tanışmış olduk.
Geriye bir tek yatıya kalacak arkadaşlar kaldı. Biz bu arada yine sohbet muhabbet devam. Seyit hoca kahve içelim mi deyince Alper elinde kocaman bir cezve ile geldi. Anlayacağınız gecenin o vakti bir de közde kahve içtik. Hava iyice kalmış, hiç rüzgar yok. Yorulduk sanki, saat 11’i geçmiş 12’ye yaklaşmaktadır derken bir de baktık saat sabahın 3’ü. İnanamadık e hadi yatalım dedik. Ateşin üstüne kül atıp ortalığı toparladık. Herkes kendi keyfine göre bir yere çekti aracını. Gecenin sürprizi, Mesut hoca, yaptığı manevra sırasında aracının arka tekerlerini çukura kaptırmış, çukur su ile dolu, uğraşmasına rağmen kurtaramıyor! Bu sayede Forester’ı 3-5 kişi arkadan iterek çukurdan kurtarabileceğimizi fark ettik.
Arabalara yeni çekilmiştik ki, gecenim sessizliğini bir çakal uluması bozdu. Etrafı topladığımızdan çakal bir şey bulamayınca arkadaşlarına “buraya boşuna gelmeyin” diye haber verdi sanırım
Sabahın 3:30 kimse çakala hoşt bile demedi artık.
Sabah oldu. Gençler uyanmış. Ateşi yakmışlar.
Herkes arabayı geceden bir yere park etmiş.
Mesut hocanın gece karanlığında arka tekerleri kaptırdığı içi su dolu çukur.
Çay demlendi kahvaltı yapıldı.
Hava yine çok güzel, çevreyi şöyle bir dolandık. “Ah böyle bir yerde/adada evimiz olacaktı” hayallerimizi paylaştık öğlene doğru hava kıbleden lodosa döndü. Rüzgar şiddetini arttırdı. Bize göre hava hoş ama Mehmet’in yolu uzun. Ona çevreyi kısaca gezdirip yolcu edeceğiz.
Burası bu bölgede en sevdiğim plaj. Bir fırsatını bulup sabahtan gelip yer bulacağım. Şimdiye kadarki teşebbüslerim hep boşa çıktı.
Burası da burnun diğer yakası. Ömerağzı da deniyor buraya. Az ötede kamping alanı var. Ücreti mukabil piknik yapmak veya gecelemek imkanı var. Hani buralara gelmek isteyen olup da daha emniyetli bir alan olsa diyenler için biçilmiş kaftan.
Devam edecek…
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Çember şeklinde oturup, semaverde demlenen çayları ardı ardına içtik. Çayı içtikçe sohbet tatlılaştı, sohbet koyulaştıkça semaverleri yeniden demledik. Yazım hatası değil, “semaverler” ortada iki semaver habire doldur boşalt yeniden demlemekte idi. İnsan karnı tok, sevdiği kişilerle beraber olunca çay sohbetin bahanesi oluyordu.
Vakit ilerleyince ortadaki ateş çanağı sayısını ikiye çıkardık. Allahtan odun kuru ve bol. Hava sıcak tamam ama bir yaz havası değil. Ortamın havasını kırmak için ateş şart. Odunu bir iki kez kamp yaptığımız yerden buluruz dedik ama kazın ayağı öyle değil. Herkes öyle dediğinde kamp açısından popüler yerlerde hiç kuru odun yok. Yaş odun ise verdiği ısı çıkardığı dumana değmez.
Vakit ilerlerken yanımız Orman idaresinin iki korucusu geldi. Pırıl pırıl iki genç, izin isteyip oturdular. Seyit hoca ile tanış çıktılar . Kısa bir “neden Subaru kursu “ sonrası izin isteyip kalktılar. Gecenin ilerleyen vakitlerinde yatıya kalmayacak arkadaşlar da teker teker ayrıldı. Bu etkinlikte gıyaben tanıdığımız bazı arkadaşlarımızı yüz yüze görmüş olduk. Daha önce hiç tanımadığımız yeni kişilerle tanışmış olduk.
Geriye bir tek yatıya kalacak arkadaşlar kaldı. Biz bu arada yine sohbet muhabbet devam. Seyit hoca kahve içelim mi deyince Alper elinde kocaman bir cezve ile geldi. Anlayacağınız gecenin o vakti bir de közde kahve içtik. Hava iyice kalmış, hiç rüzgar yok. Yorulduk sanki, saat 11’i geçmiş 12’ye yaklaşmaktadır derken bir de baktık saat sabahın 3’ü. İnanamadık e hadi yatalım dedik. Ateşin üstüne kül atıp ortalığı toparladık. Herkes kendi keyfine göre bir yere çekti aracını. Gecenin sürprizi, Mesut hoca, yaptığı manevra sırasında aracının arka tekerlerini çukura kaptırmış, çukur su ile dolu, uğraşmasına rağmen kurtaramıyor! Bu sayede Forester’ı 3-5 kişi arkadan iterek çukurdan kurtarabileceğimizi fark ettik.
Arabalara yeni çekilmiştik ki, gecenim sessizliğini bir çakal uluması bozdu. Etrafı topladığımızdan çakal bir şey bulamayınca arkadaşlarına “buraya boşuna gelmeyin” diye haber verdi sanırım
Sabahın 3:30 kimse çakala hoşt bile demedi artık.
Sabah oldu. Gençler uyanmış. Ateşi yakmışlar.
Herkes arabayı geceden bir yere park etmiş.
Mesut hocanın gece karanlığında arka tekerleri kaptırdığı içi su dolu çukur.
Çay demlendi kahvaltı yapıldı.
Hava yine çok güzel, çevreyi şöyle bir dolandık. “Ah böyle bir yerde/adada evimiz olacaktı” hayallerimizi paylaştık öğlene doğru hava kıbleden lodosa döndü. Rüzgar şiddetini arttırdı. Bize göre hava hoş ama Mehmet’in yolu uzun. Ona çevreyi kısaca gezdirip yolcu edeceğiz.
Burası bu bölgede en sevdiğim plaj. Bir fırsatını bulup sabahtan gelip yer bulacağım. Şimdiye kadarki teşebbüslerim hep boşa çıktı.
Burası da burnun diğer yakası. Ömerağzı da deniyor buraya. Az ötede kamping alanı var. Ücreti mukabil piknik yapmak veya gecelemek imkanı var. Hani buralara gelmek isteyen olup da daha emniyetli bir alan olsa diyenler için biçilmiş kaftan.
Devam edecek…
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi