Dostlar, değerli büyüklerim, sevgili arkadaşlarım,
Ne zamandır yazacağım yazacağım, ancak zaman bulabildim. Beni WhattsApp Grubu’nda zaman zaman en çok ittiren / motive eden sayın Nurdoğan Hocam’a baştan teşekkür ederim. Hocam sen o son mesajı atmasan belki yazmazdım bu kadar
Yazacaklarım elbette ki tamamen kişisel görüşlerimden ve naçizane tecrübelerimden oluşuyor, işin erbabı, üstatlarımızdan ya da farklı tecrübesi olanlardan düzeltme, eleştiri, vb almak benim için mutluluk olacaktır.
Yaklaşık 25 yılı geçmiş olan Subaru hayranlığım, yıllar içinde maalesef geç olsa da ve bazı noktalarda güç olsa da, kesinlikle vazgeçilmez bir aşk; ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, özellikle yaklaşık son 9 ayda maalesef paha biçilemez seviyesinden bütçeye birçok alanda olduğu gibi zorluk çıkararak, paha biçilebilen bir seviyeye evrilmekte (maalesef)...
Şimdiye kadar oldukça çeşitli markada, çok farklı model arabalar kullandım. Kısa mesafe olarak Ford Cargo kamyon ve yaklaşık yarım saat süre ile bir ilçe sınırları içerisinde bir super sport da bunlara dahildir. Kamyonun torku ve suspansiyon yaylanması ile super sport'un motor sesi ve ivmelenmesini bir kenara bırakmak isterim. Bunlar zaten bana ait, rutin giderleri vb tarafımca karşılanan araç sınıfında değillerdi.
Tüm gençliğimizde işimiz gücümüz arabalar, yegane zevkimiz 96 model ikibin motor Vectra'yı parlatmaktı. Ailelerimizin işi sağlama alma bakış açısı, ekonomik koşullarımız nedeniyle her daim sıfır araçtan yana tercihe itti bizleri. Bu nedenle, son 17 yıldır, 2006 1.6i Fiesta tam otomatik ve 2015 1.2i Qasqai dışında 100 beygir ve üzerini göremedik.
Lakin "o biçim" araçların (da) bu gezegende varlığından haberdar bir bünye olarak her zaman sahibi olduğum araçların limitlerini merak ederek kullanmış olsam da, elbette bu kullanımlar hem aile içinde (Eş, anne, baba tarafından) net "uyarı"lara neden oluyor, hem de 1.2, 1.4, 1.6 motorların bağırarak gitmeye çabalaması, bir yerden sonra moralimi çok bozmaya ve de araba kullanmaktan soğuma emareleri göstermeme neden oluyordu.
(2017 yılında) Bir gün Ataşehir'de, yarı ıslak asfaltta, sol ayak gaz sağ ayak fren kullanabilen hanım, bizim o zamanki standart asfalt suvu ile hafif spin atıp, ortalığı birbirine katmaktan ucuz yırtarak eve morali bozuk gelince, "İşte" dedim, "O an geldi".
Gözlerimdeki ışıltıyı o anda hanım farketmiş midir, bilemiyorum ancak kendisini de her ne kadar şoförlük anlamında çok takdir ettiğimi her daim belirtsem de, "Senin problemini çözecek araç bu", diyerek hemen tv'de (youtube üzerinden) Subaru videolarını oynatmaya başladım. Birkaç gece sonunda, ki o yaz ilgili (Full Yetkili servis bakımlı) 55 60 bin kmdeki Japon suv'umuzun çok anlamsız ve masraf çıkartan saçmalıkları ile de uğraşmış olmamızın etkisi ile, "Tamam hadi XV bakalım" dedi. Heyecandan birkaç gece uyuyamadığımı çok iyi anımsıyorum.
Yaklaşık 40 yıldan uzun süredir defalarca Balıkesir Burhaniye'ye gitmiş biri olarak, özellikle Susurluk – Balıkesir – Havran - Burhaniye rotası bünyemde adeta Monaco, Monza ya da bir Nürnburing pisti etkisi yaratır, hatta ve hatta Balıkesir Burhaniye arasındaki eski dağ yolu da dahil olmak üzere tüm viraj eğimlerini, açılarını saniye saniye aklımda yaşayarak sürekli 4 çekeri kullanırdım uykuya dalarken.
Yine gençlik hayalleri başladı. XV'yi aldık (2017/09), muazzam bir sürüş çizgisi, harikulade viraj dinamizmi. Söylenecek söz yok! Saygı ile Japon mühendisliği önünde eğiliyoruz (İkinci el, lpg'siz, 35 binde)
Zaman geçti, 68 69 bine geldi. Bu arada aracın yetkili servis çizgisini bozmadık. Birkaç kez derin çamur/çamurlu su birkintisi, kar, toprak yol, kum, engebeli hafif arazi şartları, sağanak yağmur, vb zeminlerde kullanma / deneme fırsatı yakaladım. Bu denemelerde asla yolda bırakmadı. Sadece iki kez (İzmir, Kuzey) otobanda uzun sayılabilecek süre ile yüksek hızda kullanım ile A/T Oil Temp ışığı yaktı, 10 - 15 dakikalık mola ile söndü ve herhangi bir sıkıntı yaşatmadı sonrasında. 1.6 XV’yi kullanırken fazla yüklenmemek daha sağlıklı, zaten herhangi bir lastik patlaması vb sonucu o hızlarda arabadakilere ve/veya başkalarına zarar gelmesi de ihtimal dahilinde olduğu için bir daha o hızlara çıkmayı denemedim.
Yakıt olarak sadece benzinle önceki suv’dan ortalama %15 ila %22 arası daha tutumlu olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Her iki araç da aynı km’lerde, yetkili servis bakımlı ve kullanım mesafeleri, rotalar, hava koşulları aynı olacak şekilde uzun ömürlü kullanımların karşılaştırmasıdır. Ancak önceki suv’nu 1.2 motor benzinli olması -şahsi görüşüme göre-, ağırlığın kaldırılmasında harcanan kuvvetin fazlalığını ortaya çıkarmakta ve bu da momentum açısından, ilgili aracın karşılaştırdığımız XV’ye göre daha fazla enerji ihtiyacı ile hareket etmesine neden olmaktadır, diye düşünüyorum.
İç mekan, konfor, sürücü ve yolcu görüş açıları, virajlarda veya hızlanmaya başladıktan sonra yol tutuş gibi özellikleri muadillerine göre karşılaştırılamayacak kadar iyi, iç mekan kalitesi de yine kayda değer şekilde sade ve kaliteli olarak kendini gösteren XV hakkında bahsedebileceğim tek sıkıntı, başta yeterli bulduğumuz bagajın, pandemi vb koşullar ile değişegelen tatil / gezi hayatımızın karşımıza çıkardığı kamp ocağı, 3 adet kamp sandalyesi, küçük kamp masası gibi ek bagaj yükü eklentileri gündeme gelince sözkonusu hacmin kesinlikle yetersiz / az olduğu, hatta zamanla araba içine bir de minik bir buzdolabı koyarsak port bagaj, sepet ya da römork ile yola devam etmenin neredeyse şart olarak karşımıza çıktığı şeklindeydi.
Port bagaj ya da sepet kullanmak çeşitli açılardan tercih etmeyeceğim bir yenilik ya da değişiklik. Rüzgar sesi ve indir / bindir – yükleme için harcanan efor bunların başında geliyor.
Bazen sürpriz bir şekilde istemesek de, zamanın önümüze çıkardığı bazı durumlar sonucu bir tadilat mecburiyeti ile karşı karşıya kaldık XV’nin (Panda’nın) 2’nci yılında.
2021 Kasım'ında XV'yi elden çıkartıp biraz daha eskice bir araba alıp tadilatı aradan çıkarma hesabını yaptık.
2 yıllık kullanımda; doğal olarak ve elbette bazı "daha iyisi olur mu" konuları da kafamızda belirmeye başlamıştı, motorun 1.6 olması ve bagaj konusunda bir farklılık yaratabilir miydik?
Hem tadilat zorunluluğu, hem motor büyütme hem bagaj genişletme isteği derken, kısmet de diyebilirim;şans eseri, yine lpg takılmamış 136 binde bir Legacy ile karşılaştık (Buradan Subaru Center'a selam ve sevgiler iletiyorum. Hayatta bazı zorluklar insanın karşısına çıkarken hiç beklemediği noktalardan (da) inanılmaz şans ya da kısmet kapısı aralanabiliyor) O nedenle sükut ile sabretmek çok önemli... Sakin kalmanın, şükretmenin, sabrın ve "çalışkanlılık, doğru olmak" gibi iyi ahlak kurallarında sebat etmenin hayatımda genelde iyi sonuçlar ortaya çıkardığını düşünüyorum. Neyse konuyu saptırmayayım.
Kasım sonuna doğru bir Cumartesi akşamı saat 7:30'a kadar bizi bekleyerek, güleryüzle karşılayan Akif ve Cemal Beyler ile tanışmamızı takiben, kapalı otoparkta Legacy ile bir tur attık. İlk izlenim, direksiyonun sona dayandığında gelen elektrik sesi dışında bir olumsuzluk bulunmuyor. Saf benzinli olması o sırada benim için önemli bir detay. Bir de birkaç küçük sürtme vb bulunmakta, yetkili servis tarafından tamir edilen.
Sözleştik ve ilk iş günü önce bir ekspertiz ardından noter. Ekspertiz sırasında, eksper arkadaş, şanzımanda vuruntu olduğunu ve tanıdığı / çok uygun fiyatla bu işi kıvıran bir arkadaşı olduğunu ama "gerçekten" arkadaşı olduğu için kendisine güvenebileceğimizi, bir zaman sonra karşımıza inanılmaz bir masraf çıkabileceğini belirtti.
Gülümsedik, beklentimiz ve söylenen dışında ek bir problem (Şaside oynama, kaynak, ekleme vb) olmadığını görüp aracı aldık.
16 yıldır Doğanlar Yetkili Servis bakımlı olmasından da hareketle, ilk adresimiz Cadde Yetkili Servis olacaktır. Gittik. Elbette ki egzos contası, aks körüğü, radyatör üst hortumu, vb bazı kalemler karşımıza çıktı, düşünmeden yaptırdık. Ek olarak yağlar ve filtreler de isteğimiz üzerine değiştirildi.
Araç üst segment bir konfor sunmakta. Beklentimizin oldukça üzerinde. Öyle ki, ilk sahibinin zevki sayesinde kapı içi hoparlörler ve ses sistemi dahi özenli bir yaklaşım ile seçilmiş. Üzerinde orijinal cd teyp bırakılmış durumda, arkasına / içine bir Bluetooth modül ekleterek telefondan Spotify, tunein radio, Powerapp Pwer XL radyo ve uygulamalarını dinlemek de birkaç gün içerisinde mümkün hale getirildi.
Yere birçok araçtan daha yakın, 2.0 motor, 138 bg, benzinli, 4 ileri otomatik. İlk kalkış bana göre oldukça yeterli, ki 80 – 120 vb ara hızlanma değerlerinde özellikle XV’de yaşadığım (L) ya da bu araçta manuel vites değişimine imkan ismiyle Sport modunu kullanma ihtiyacını 9 ay, yaklaşık 9 bin km süresince kullanma ihtiyacı hissetmedim desem doğru olur.
Kullanımı (Handling) çok güzel. Güzelden kasıt nedir, avuç içinde küçük sayılabilecek direksiyonun motor gücü ile araç ivmesinden gelen hisleri size tam aktarabilmesi, muazzam yansıtması ve ellerinizin arasında büyük kasaya tam hakimiyet hissi, harikulade.
Yere sağlam basıyor tanımı bu araç için net biçimde söylenebilir, yani aracın kasasının ağırlığını, virajlara girdiğinizde, ya da düz yolda gaza basarken, ağırlık merkezinin XV'ye göre çok daha yere yakın olması nedeni ile çok daha baskın şekilde -zemine oturarak / zemine yapışarak ilerlediğinizi- hissetmek mümkün demiştik. Özellikle otobanda, gerek 1.6 motorun bir yere kadar nefeslenebilmesi ve gerekse 22 - 23 santim kadar yerden yüksek olması nedenleri ile; (her ne kadar XV virajlarda ya da düz yolda standart bir SUV'a göre "bambaşka" ise de), Legacy'nin konumlandırılması sanki asfalta yapışması üzerine kurgulanmış durumda. Ve haliyle bu sözkonusu yere yakınlık (Ki Sport Sedan kategorisine göz kırpan cinsten bir alçaklık var gerçekten), yanal rüzgarlarda ve/veya viraja girildiğinde apex eğrisini (Yani virajın denge merkezi çizgisini) bozmadan, çok daha net bir sürüş tepkisi ile yol almanızda gerçek bir öncü rolü oynuyor.
Direksiyon demişken, Kasım sonu itibariyle, çizgiyi bozmamak adına, alışımızı takiben ilk yetkili servis kontrol ve bakımımız sırasında, dışarıda yaptırdıklarını söyledikleri ve bildiğim halde yine kendileri aracılığı ile ringleri / kutuyu revizyon yaptırdım.
Tabii revizyon tutarının yaklaşık 2 – 2,5 katına (Orijinal olduğu belirtilen) parçayı (Kutuyu) dışarıdan satın almak da mümkün, serviste ise elbette orijinal parça çok daha pahalıydı, ustanın yönlendirmesi ve bunun herhangi bir soruna yol açmayacağı şeklinde beyanı ile elbette servisten ya da dışarıdan, orijinal/ithal parça (Komple kutu yani) değişim yoluna gitmedim. Şu anda sola dayandığında bazen biraz ses geliyor, aldığımız zamana göre kayda değer olumlu yönde fark var.
Tabii bu arada servisin, ustanın yönlendirmesi demişken,
Ne zamandır yazacağım yazacağım, ancak zaman bulabildim. Beni WhattsApp Grubu’nda zaman zaman en çok ittiren / motive eden sayın Nurdoğan Hocam’a baştan teşekkür ederim. Hocam sen o son mesajı atmasan belki yazmazdım bu kadar

Yazacaklarım elbette ki tamamen kişisel görüşlerimden ve naçizane tecrübelerimden oluşuyor, işin erbabı, üstatlarımızdan ya da farklı tecrübesi olanlardan düzeltme, eleştiri, vb almak benim için mutluluk olacaktır.
Yaklaşık 25 yılı geçmiş olan Subaru hayranlığım, yıllar içinde maalesef geç olsa da ve bazı noktalarda güç olsa da, kesinlikle vazgeçilmez bir aşk; ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, özellikle yaklaşık son 9 ayda maalesef paha biçilemez seviyesinden bütçeye birçok alanda olduğu gibi zorluk çıkararak, paha biçilebilen bir seviyeye evrilmekte (maalesef)...
Şimdiye kadar oldukça çeşitli markada, çok farklı model arabalar kullandım. Kısa mesafe olarak Ford Cargo kamyon ve yaklaşık yarım saat süre ile bir ilçe sınırları içerisinde bir super sport da bunlara dahildir. Kamyonun torku ve suspansiyon yaylanması ile super sport'un motor sesi ve ivmelenmesini bir kenara bırakmak isterim. Bunlar zaten bana ait, rutin giderleri vb tarafımca karşılanan araç sınıfında değillerdi.
Tüm gençliğimizde işimiz gücümüz arabalar, yegane zevkimiz 96 model ikibin motor Vectra'yı parlatmaktı. Ailelerimizin işi sağlama alma bakış açısı, ekonomik koşullarımız nedeniyle her daim sıfır araçtan yana tercihe itti bizleri. Bu nedenle, son 17 yıldır, 2006 1.6i Fiesta tam otomatik ve 2015 1.2i Qasqai dışında 100 beygir ve üzerini göremedik.
Lakin "o biçim" araçların (da) bu gezegende varlığından haberdar bir bünye olarak her zaman sahibi olduğum araçların limitlerini merak ederek kullanmış olsam da, elbette bu kullanımlar hem aile içinde (Eş, anne, baba tarafından) net "uyarı"lara neden oluyor, hem de 1.2, 1.4, 1.6 motorların bağırarak gitmeye çabalaması, bir yerden sonra moralimi çok bozmaya ve de araba kullanmaktan soğuma emareleri göstermeme neden oluyordu.
(2017 yılında) Bir gün Ataşehir'de, yarı ıslak asfaltta, sol ayak gaz sağ ayak fren kullanabilen hanım, bizim o zamanki standart asfalt suvu ile hafif spin atıp, ortalığı birbirine katmaktan ucuz yırtarak eve morali bozuk gelince, "İşte" dedim, "O an geldi".
Gözlerimdeki ışıltıyı o anda hanım farketmiş midir, bilemiyorum ancak kendisini de her ne kadar şoförlük anlamında çok takdir ettiğimi her daim belirtsem de, "Senin problemini çözecek araç bu", diyerek hemen tv'de (youtube üzerinden) Subaru videolarını oynatmaya başladım. Birkaç gece sonunda, ki o yaz ilgili (Full Yetkili servis bakımlı) 55 60 bin kmdeki Japon suv'umuzun çok anlamsız ve masraf çıkartan saçmalıkları ile de uğraşmış olmamızın etkisi ile, "Tamam hadi XV bakalım" dedi. Heyecandan birkaç gece uyuyamadığımı çok iyi anımsıyorum.
Yaklaşık 40 yıldan uzun süredir defalarca Balıkesir Burhaniye'ye gitmiş biri olarak, özellikle Susurluk – Balıkesir – Havran - Burhaniye rotası bünyemde adeta Monaco, Monza ya da bir Nürnburing pisti etkisi yaratır, hatta ve hatta Balıkesir Burhaniye arasındaki eski dağ yolu da dahil olmak üzere tüm viraj eğimlerini, açılarını saniye saniye aklımda yaşayarak sürekli 4 çekeri kullanırdım uykuya dalarken.
Yine gençlik hayalleri başladı. XV'yi aldık (2017/09), muazzam bir sürüş çizgisi, harikulade viraj dinamizmi. Söylenecek söz yok! Saygı ile Japon mühendisliği önünde eğiliyoruz (İkinci el, lpg'siz, 35 binde)
Zaman geçti, 68 69 bine geldi. Bu arada aracın yetkili servis çizgisini bozmadık. Birkaç kez derin çamur/çamurlu su birkintisi, kar, toprak yol, kum, engebeli hafif arazi şartları, sağanak yağmur, vb zeminlerde kullanma / deneme fırsatı yakaladım. Bu denemelerde asla yolda bırakmadı. Sadece iki kez (İzmir, Kuzey) otobanda uzun sayılabilecek süre ile yüksek hızda kullanım ile A/T Oil Temp ışığı yaktı, 10 - 15 dakikalık mola ile söndü ve herhangi bir sıkıntı yaşatmadı sonrasında. 1.6 XV’yi kullanırken fazla yüklenmemek daha sağlıklı, zaten herhangi bir lastik patlaması vb sonucu o hızlarda arabadakilere ve/veya başkalarına zarar gelmesi de ihtimal dahilinde olduğu için bir daha o hızlara çıkmayı denemedim.
Yakıt olarak sadece benzinle önceki suv’dan ortalama %15 ila %22 arası daha tutumlu olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Her iki araç da aynı km’lerde, yetkili servis bakımlı ve kullanım mesafeleri, rotalar, hava koşulları aynı olacak şekilde uzun ömürlü kullanımların karşılaştırmasıdır. Ancak önceki suv’nu 1.2 motor benzinli olması -şahsi görüşüme göre-, ağırlığın kaldırılmasında harcanan kuvvetin fazlalığını ortaya çıkarmakta ve bu da momentum açısından, ilgili aracın karşılaştırdığımız XV’ye göre daha fazla enerji ihtiyacı ile hareket etmesine neden olmaktadır, diye düşünüyorum.
İç mekan, konfor, sürücü ve yolcu görüş açıları, virajlarda veya hızlanmaya başladıktan sonra yol tutuş gibi özellikleri muadillerine göre karşılaştırılamayacak kadar iyi, iç mekan kalitesi de yine kayda değer şekilde sade ve kaliteli olarak kendini gösteren XV hakkında bahsedebileceğim tek sıkıntı, başta yeterli bulduğumuz bagajın, pandemi vb koşullar ile değişegelen tatil / gezi hayatımızın karşımıza çıkardığı kamp ocağı, 3 adet kamp sandalyesi, küçük kamp masası gibi ek bagaj yükü eklentileri gündeme gelince sözkonusu hacmin kesinlikle yetersiz / az olduğu, hatta zamanla araba içine bir de minik bir buzdolabı koyarsak port bagaj, sepet ya da römork ile yola devam etmenin neredeyse şart olarak karşımıza çıktığı şeklindeydi.
Port bagaj ya da sepet kullanmak çeşitli açılardan tercih etmeyeceğim bir yenilik ya da değişiklik. Rüzgar sesi ve indir / bindir – yükleme için harcanan efor bunların başında geliyor.
Bazen sürpriz bir şekilde istemesek de, zamanın önümüze çıkardığı bazı durumlar sonucu bir tadilat mecburiyeti ile karşı karşıya kaldık XV’nin (Panda’nın) 2’nci yılında.
2021 Kasım'ında XV'yi elden çıkartıp biraz daha eskice bir araba alıp tadilatı aradan çıkarma hesabını yaptık.
2 yıllık kullanımda; doğal olarak ve elbette bazı "daha iyisi olur mu" konuları da kafamızda belirmeye başlamıştı, motorun 1.6 olması ve bagaj konusunda bir farklılık yaratabilir miydik?
Hem tadilat zorunluluğu, hem motor büyütme hem bagaj genişletme isteği derken, kısmet de diyebilirim;şans eseri, yine lpg takılmamış 136 binde bir Legacy ile karşılaştık (Buradan Subaru Center'a selam ve sevgiler iletiyorum. Hayatta bazı zorluklar insanın karşısına çıkarken hiç beklemediği noktalardan (da) inanılmaz şans ya da kısmet kapısı aralanabiliyor) O nedenle sükut ile sabretmek çok önemli... Sakin kalmanın, şükretmenin, sabrın ve "çalışkanlılık, doğru olmak" gibi iyi ahlak kurallarında sebat etmenin hayatımda genelde iyi sonuçlar ortaya çıkardığını düşünüyorum. Neyse konuyu saptırmayayım.
Kasım sonuna doğru bir Cumartesi akşamı saat 7:30'a kadar bizi bekleyerek, güleryüzle karşılayan Akif ve Cemal Beyler ile tanışmamızı takiben, kapalı otoparkta Legacy ile bir tur attık. İlk izlenim, direksiyonun sona dayandığında gelen elektrik sesi dışında bir olumsuzluk bulunmuyor. Saf benzinli olması o sırada benim için önemli bir detay. Bir de birkaç küçük sürtme vb bulunmakta, yetkili servis tarafından tamir edilen.
Sözleştik ve ilk iş günü önce bir ekspertiz ardından noter. Ekspertiz sırasında, eksper arkadaş, şanzımanda vuruntu olduğunu ve tanıdığı / çok uygun fiyatla bu işi kıvıran bir arkadaşı olduğunu ama "gerçekten" arkadaşı olduğu için kendisine güvenebileceğimizi, bir zaman sonra karşımıza inanılmaz bir masraf çıkabileceğini belirtti.
Gülümsedik, beklentimiz ve söylenen dışında ek bir problem (Şaside oynama, kaynak, ekleme vb) olmadığını görüp aracı aldık.
16 yıldır Doğanlar Yetkili Servis bakımlı olmasından da hareketle, ilk adresimiz Cadde Yetkili Servis olacaktır. Gittik. Elbette ki egzos contası, aks körüğü, radyatör üst hortumu, vb bazı kalemler karşımıza çıktı, düşünmeden yaptırdık. Ek olarak yağlar ve filtreler de isteğimiz üzerine değiştirildi.
Araç üst segment bir konfor sunmakta. Beklentimizin oldukça üzerinde. Öyle ki, ilk sahibinin zevki sayesinde kapı içi hoparlörler ve ses sistemi dahi özenli bir yaklaşım ile seçilmiş. Üzerinde orijinal cd teyp bırakılmış durumda, arkasına / içine bir Bluetooth modül ekleterek telefondan Spotify, tunein radio, Powerapp Pwer XL radyo ve uygulamalarını dinlemek de birkaç gün içerisinde mümkün hale getirildi.
Yere birçok araçtan daha yakın, 2.0 motor, 138 bg, benzinli, 4 ileri otomatik. İlk kalkış bana göre oldukça yeterli, ki 80 – 120 vb ara hızlanma değerlerinde özellikle XV’de yaşadığım (L) ya da bu araçta manuel vites değişimine imkan ismiyle Sport modunu kullanma ihtiyacını 9 ay, yaklaşık 9 bin km süresince kullanma ihtiyacı hissetmedim desem doğru olur.
Kullanımı (Handling) çok güzel. Güzelden kasıt nedir, avuç içinde küçük sayılabilecek direksiyonun motor gücü ile araç ivmesinden gelen hisleri size tam aktarabilmesi, muazzam yansıtması ve ellerinizin arasında büyük kasaya tam hakimiyet hissi, harikulade.
Yere sağlam basıyor tanımı bu araç için net biçimde söylenebilir, yani aracın kasasının ağırlığını, virajlara girdiğinizde, ya da düz yolda gaza basarken, ağırlık merkezinin XV'ye göre çok daha yere yakın olması nedeni ile çok daha baskın şekilde -zemine oturarak / zemine yapışarak ilerlediğinizi- hissetmek mümkün demiştik. Özellikle otobanda, gerek 1.6 motorun bir yere kadar nefeslenebilmesi ve gerekse 22 - 23 santim kadar yerden yüksek olması nedenleri ile; (her ne kadar XV virajlarda ya da düz yolda standart bir SUV'a göre "bambaşka" ise de), Legacy'nin konumlandırılması sanki asfalta yapışması üzerine kurgulanmış durumda. Ve haliyle bu sözkonusu yere yakınlık (Ki Sport Sedan kategorisine göz kırpan cinsten bir alçaklık var gerçekten), yanal rüzgarlarda ve/veya viraja girildiğinde apex eğrisini (Yani virajın denge merkezi çizgisini) bozmadan, çok daha net bir sürüş tepkisi ile yol almanızda gerçek bir öncü rolü oynuyor.
Direksiyon demişken, Kasım sonu itibariyle, çizgiyi bozmamak adına, alışımızı takiben ilk yetkili servis kontrol ve bakımımız sırasında, dışarıda yaptırdıklarını söyledikleri ve bildiğim halde yine kendileri aracılığı ile ringleri / kutuyu revizyon yaptırdım.
Tabii revizyon tutarının yaklaşık 2 – 2,5 katına (Orijinal olduğu belirtilen) parçayı (Kutuyu) dışarıdan satın almak da mümkün, serviste ise elbette orijinal parça çok daha pahalıydı, ustanın yönlendirmesi ve bunun herhangi bir soruna yol açmayacağı şeklinde beyanı ile elbette servisten ya da dışarıdan, orijinal/ithal parça (Komple kutu yani) değişim yoluna gitmedim. Şu anda sola dayandığında bazen biraz ses geliyor, aldığımız zamana göre kayda değer olumlu yönde fark var.
Tabii bu arada servisin, ustanın yönlendirmesi demişken,
- Foruma bir soru yazdığım zaman daima yanıt veren forumumuzun üyelerine,
- Başta haftasonu / haftaiçi, akşam / gece / bayram, seyran demeden telefonlarımı bıkmadan yanıtlayan @nitro37 Mehmet Başkanımız ve Raci ustamıza,
- Cadde yetkili servis sorumluları olan arkadaşlarımıza, komple servis ekibine;
- WhattsApp grubuna beni de alma nezaketi gösteren, birkaç kez buluşmalarına iştirak edebildiğim, sohbetlerinin tadı damağımda kalan, Tuzla Gebze Kocaeli Sakarya grubumuzun nadide, değerli üstatlarına ve arkadaşlarımıza (Başta @Nuri_Kongur @tarkaner @Nurdoğan Kuzu @Erdoğan Eroğlu @Şobel @serdarsalci Mesut Kaba ve Yavuz Bahçekapılı, Atilla olmak üzere gruba dahil tüm arkadaşlarımıza) içtenlikle teşekkürü borç bilirim. İyi ki varsınız, sağolun.
Konumuza dönersek, Legacy'de; yıllardır (96-2005) unuttuğum, en son 17 yıl önce sattığımız Vectra'da gözlemlediğim bir başka rahatlık ise, tam ikibin devir civarında 90-92 km/h, 1.750 – 1.800’de ise 80 km/h’lerin çevrilmesi oluyor. Yani ziyadesiyle optimum devir paralelinde sessiz, konfrolu ve tutumlu bir sürüş imkanına zemin hazırlamış durumda motorun 2 bin cc olması.
1.600 cc motorlarda ikibin devir, ekseriyetle 78 km-83 km/h hızları ortaya koymaktadır deneyimlerime göre. 2,500 - 3binlere (2,750-3,250 aralığı net olarak) doğru çevrilen devirler ile 90 km/h hıza ulaşmak mümkün olabiliyor. Bu da doğal olarak ek desibel şeklinde kabin içine yansıyarak az da olsa daha sesli sürüş ortaya çıkartmakta ve kanaatimce rahat ortamın bir tık da olsa olumsuz etkilenmesine zemin hazırlamaktadır.
Direksiyon demişken, elbette ki Forester S-Turbo ya da XV'den rahatlıkla farkedilecek derecede sert biçimde çevrilmekte.
Bu sertlik başta mesela -asıl kullanıcı olan- hanım için biraz yadırgatıcı olmuş olsa da, Super Sport ya da Petrolhead (Yakıtkafa?
) tabiri ile yoğrulmuş bir ruha sahip olduğu düşünülebilecek bu satırların yazarı için aslında Şam'da kayısı.
Her ne kadar bir 2.5 ya 3.0 benzinli H6 motor kadar olmasa da, yine de 1.6'dan oldukça farklı biçimde çevikliğe yatkın olduğunu hissettiren, nefesi bol ve hatta hiç zorlanmadan 200'e ulaşabilen (Aşırı çabuk olmasa da, motor; 200'e zorlanmadan kadranın ibresini çıkartmakta) bir araç için bu direksiyon sertliği oldukça yerinde. Neden?
Malumunuz olduğu üzere hızlanma arttıkça tekerlerin cisim ya da boşluğa temas etmesi halinde izinden sapması yani ellerimizin hakimiyetinden çıkması oldukça kolaylaşacaktır. Bu sertlik bu hakimiyet kaybını zora sokacak seviyede, suv kategorisinde konumlanan XV ya da Forester S-Turbo'ya göre; ki bu da oldukça normal ve yerinde bir tasarım detayı.
Tuşların konumlandırılması güzel, dashboard olarak da bilinen konsol aydınlatması, konsolun ortasında yer alan bir tuş ile iki kademe arasından seçim şansı ortaya koyuyor araç içindekilere, bir kademe daha loş, diğer kademe ise daha aydınlık aydınlatma sunmakta.
İki hafta önce, rutin bakım dışında, motor mekanik sistemde eskimeye yüz tutmuş parça var mı, varsa değiştirelim, düşüncesi ile servise bıraktık. Bu sırada da, Japonya’dan gelmiş olan (Yolcu Airbag fişeği değişimi) çağrıya istinaden torpido söküldü ve fişek değiştirildi. (Değişim sırasında konsol orta ızgara kenarında çok küçük bir deformasyon oluştu, başparmak tırnağımızın yarısı kadar)
Bu sırada, son zamanlarda klimanın az üflemesinden hareketle kontrol etmelerini istedim.
Klima ve yönlendirmeler aslında güzel, ancak son ay (Bu ay) farkettiğim bir detay, klima ve havalandırma sisteminin iç kısmında elektronik şekilde yönlendirme sağlayan bir bölümü var(mış), o bozulmuş. Değiştirme teklif edilmiş durumda, ancak neredeyse hiçbir zaman camdan başka yönde kullanmamaktayız (Klima sıcak da olsa soğuk da olsa yıllardır 23 derece civarında ve cama üfletiriz) ve değişim fiyatı da biraz gereksiz geldi açıkçası.
Konsol söküldüğünde klima havalandırma kanalları temizlendi, arkadan çıkmış olan havalandırma gideri sabitlendi. Bu sırada, tercihimize göre ayak, göğüs ya da cama yönlendirme sabit şekilde kalacaktı, camı tercih ettim; şu anda sadece cama ancak zehir gibi üflemekte. (Bu yönlendirme aparatı, bölmesi elektronik vb detaylı, 2 adet var içeride, tanesi yetkili serviste 2 bin TL olarak fiyatlandırılmış, Haziran 2022 fiyatı)
Ortada gözlük, telefon, cüzdan, ev anahtarı, vb için düşünülmüş çok güzel, kapaklı, park lambaları açıldığında (gizli gibi) kırmızı renk ışık ile loş biçimde aydınlatılan bir bölme var. İnce düşünülmüş, hoş bir detay. Orta kol dayama biraz daha dirseğimize doğru uzasa idi daha rahat kolumu dayayacaktım. Ancak yeterli, problem yaratmıyor şu anki konumlandırma.
Hem arka, hem ön tarafta diz, baş omuz mesafeleri çok yeterli. 1.81 ya da 1,90 boylu birisi rahatça ön koltuğa oturduğunda ve diğeri arkada ise, öndekinin koltuk sırtı arkadakinin dizine kesinlikle değmiyor. Baş / Tavan yüksekliği arka tarafta çok rahat, inerken kapı dizaynına dikkat etmek gerekebilir.
Aracın konsol, teyp, klima tuşları vb detay aydınlatması genelde kırmızı renk ile ağırlıklandırılmış. Çok selektif, şık bir ortam / ambiyans aydınlatma şeklinde tasarlanmış diyebiliriz.
Yukarıda (Tavanda) gözlük için ayrı bir kapaklı bölme, sağ koltuk güneşlikte aydınlatmalı ayna, yine yukarıda dikiz aynasının hemen ön kısmında iki ayrı ortam lambası tercihe göre (Harita lambaları) aktif hale getirilebiliyor.
İlk bakımı yaptırdıktan sonra yaklaşık 3 ay sorunsuz kullanmış durumdayız, Boğaz Köprüleri kullanılmadan, yani sadece Anadolu Yk'nda günlük toplam 25 30 km; haftasonları ile birlikte yoğun sıkışık trafiğe hiç girip yıpratılmadan aylık yaklaşık 1000 km. yapıldı, 3 ayda tatiller ile birlikte toplam 3 bin km. 3'üncü ay sonu gelmesi ile birlikte ön aks (Sol) direksiyon sonuna kadar çevrildiğinde metal yaprakları sürtme sesi duymaya başladık (Aks, aks kafası, vb, artık ne dersek; benim için çok da farketmiyor. Çünkü bakış açımda, belli yaşları devirmiş bir aktarma ya da yürütme organında bir parçada sıkıntı varsa (Aks kafası, iç aks, dış aks, vb) tanımlarda fazla zaman kaybetmeden komple yenilemek kafamı daha rahat ettiriyor.
Sökülmüşken parça parça iş yapmak yerine, diğer kısmı yakın zamanda bozulursa düşüncesi ile, ki genelde bozulur; o zaman, işçilik maliyeti de, başka taraflara başka dert açma potansiyeli de fazlalaşıyor. Yine yetkili servise gidilir, ancak bir aksın 13,500 TL olduğu duyulunca adeta ufak çaplı bir enfarktüs ile gözler kararır
Raci ustamız ile irtibata geçilir, 16 17 yıllık aracın tarihinde ilk kez özel servisten bir parça ile yola devam kararı alınır araştırmalar sonucu. Elbette ki yetkili servisteki parçanın farklılığı vardır ancak, Raci usta da Arıcan da herhangi bir yer değil; üstelik bu parça da sonuçta bir aks; diye düşünceler ve hesap kitap sonucu kısa bir Ankara seyahati, hem çocukluktan gelen bazı Ankaralı dostlarımızın, hem de Forumdaki dostlarımızın/Samet dostumun mesela, Raci ustamızın, Mehmet başkanımızın eşsiz güleryüzleri ile güzel bir Şaşmaz günlüğü sonrası dönüş yoluna geçilir. (Not: Burada; konu Sanayi olunca elbette rahat durulmaz, Raci ustamızın emin elleri ile emanet ettiği As Egzos / Haşim Usta ile tanışılır, el yapımı / Prodrive tadında özel bir egzos / son susturucu da takılır. Ortayı değiştirdik mi anımsayamıyorum, eğer Haşim Ustamız ortaya da el attıysa yakınlarda yine kendisini ziyarete gelme ihtimalim doğabilir, anlatırım ileride (Orta'dan soğukken hafif zırıltı geliyor, ısı kalkanı / ısı katmanları?)
Uygun fiyata, güven veren hem sağ hem sol aks değişimi sonrası Istanbul yolu. Istanbul'a 150 km kala motor arıza lambası ve Cruise Control ışığı yanar; telefonlar vb... Yine yetkili servis ziyareti bir hafta kadar sonrasında, bu sefer katalizörü bir sprey ile temizlerler ışık sönmüştür.
Bakalım ne kadar götürecek? Hayırlısı.
Günler, haftalar geçer; Mart ayında, ekonomik gidişatın etkisi ile hem başlayamadığımız tadilat, hem artık işyerlerinin tamamen ofislere dönmesi, hem pandemi etkileri derken, ikinci bir araba ihtiyacı ortaya çıkar.
Burada da elbette ki tercihimiz yine aynı marka ancak bu sefer kaputta scoop olanından olsun, olmuşken;dir...
Yine ailede ve çevrede Subaru'ya karşı mevcut olan mahalle baskısı ile karşı karşıya kalacağımız günler gelmiştir
[img=20x20]data:image/png;base64,iVBORw0KGgoAAAANSUhEUgAAABQAAAAUCAYAAACNiR0NAAAABHNCSVQICAgIfAhkiAAABAZJREFUOI1dlF1sVEUUx39nZvfusnvb0kILtcbYgEWDpYEtNDEi8QXRGMKDGGgg8iIm4meiT2rU6KMxxo/6gi+KNhaNIjEmBBMwpiiU5aMUCN+WUqGt7XZ3+3X33hkf7ra7dJKbk5nM+Z1z/+fMEYpra9d4jRJ5xJfoQ1V6rHFNPN2wNtmzcPWC07VR8WsBCjYyfHqqZbhnojWTnkoNjtrq61FVOG8Ktnv/s1WjALK1y7oqPvqW8tT2ZGTi0kb3UOUG92hbnXMrjGTigBTDWlDTAAx5DfyR3/D3odzG8bxJrnCM+X6svuZD2fHD6CcWeTUZyaU/qH/3cF3s4h6Mm8Q4RdAsjBIUC+KB5CdHvKaOd/59/7GsqVon1n4RmcDNK+ujA7/5z9yja1qCJHWR/0ioSbR4gJkHVATWYTKoYMhfkeidbHlj0iS8mSDGSI2Tl64uq4drfv7m+kTT9ivechSGCp2lWmdwVZ64TBORAADfaqZtnLxxyQQLyQaVGBTLnKs0ORf3f7epul3sYCrBnapjnr9w1TWvkeszjQwUGhj268gFLp6NEVgNgJYAR2ZwdZ66yDD3RgdojN2g0blGTGf60LpN7Kkn2gmcb8GAFECCUDcVBYliC4KxoY5KLBK1YAtgCqGWVoONAgowuxRBbMusNtgYmARol3w24OY/GUQZtPbR2ke04VZ/hmzGB+2Gd22sCAOwWyIQPFw6AKKa/v4xOr4+QX7Cp7V5Cc9tW4MoofPH03T3DBKPKV7YkWL58looBGUF0ysVSO3cXgS/EPBVZw+tzfW89+YG/jo1QPrUABcu3ObIsRu8/fp61rfdx97Ok/heAFLeVrY6cldHCPjTPk2Ni3nq8QdILEqwuz1FpRvDcTS721MsuaeKTckYyQVRrB+AMw9he56+APJgKWsF8QhMFSCwENNgbNjPWmAmCG3SgckCBOV9ai8rFOdKMGFkOM+59ABEi+DAhp8p2ngEopq+kzcZGsqFCZTy61NYe6AUAOJJh9+OXOajz7s5c3aQbHYaYyzWWHK5aXp7B/m4o5tff7/EgqQD1pbx1AGxFzdXkDdnQe4HIKLIT3js3XeSE2eGqHCFxTUJAEbGpsjlDKlVtTy/o5UK1wF/9pdtP1VBswDY9DPbCPxOik8MrUCg9/wdjqdvMXB7HICGpZW0rW6geeXSUNNZ/awCzE5Ze3DfXM3tlXWfMlr/MsrMVZxoJLReMZCjQ1DBD+0szMl8KS1HX4Tyjl52/DW0/axcTzwfZnzmRtaMH56VyYalg1VHX5rdzgFFMJL65RUsO4ErcJfT3RAAzFW07JJ1B/aIlGbc/OkZ+l9+spKc3kIgmxG7ElgU3lajYPpQcpBg6idpPTw+3/d/Bm+7cjrUNnIAAAAASUVORK5CYII=[/img]
Bu sefer de yine gönlümüzün sesini dinleriz. Forumdan bulduğumuz araç 99 model S-Turbo'dur. 236 bin km'de, kışlık lastikleri iyi durumdadır. Bir detay vardır ki, benzinin yanında,
ismini ilk duyduğum günden beri bir türlü ısınamadığım; Lpg ile (de) çalışmaktadır.
Ancak bununla birlikte, çelik subaplar ile kullanılmakta ve AFR ayarı, vb ihmal edilmemiş, üstelik de alındığı tarih olan Kasım'da, Raci ustada oldukça da yüklü masraf edilmiş ve ihmal edilen bir yaklaşım gösterilmeyip, ne gerekli ise değiştirilmiş bir araç.
Büyük heves, büyük heyecan. Yaşadığım heyecanı ve mutluluğu tarif etmek çok zor, özellikle de yazı ile. Bazen elde etmek istediğimiz sonuçlar ne olursa olsun, buna giden yolda aslında çok özel ve güzel dostluklar da ediniyoruz; bu 3 ayda öğrendiğim en önemli detay bu oldu.
Bunu neden yazmak istedim? Sonuçta bazı sıkıntılar yaşayabiliyor insan, ancak bu, özellikle 2'nci el araç konusunda, hele ki yaşı 20'lerde gezinen araçlarda nereden ne zaman çıkacağı çok da belli olmayabiliyor. Tam 4 aydır canavar (!) gibi birkaç Amerikan vb cip var ilanda, ara ara fiyatları yükseliyor... Yazıştığımız bir tane Amerikan sahibi, “Elbette ki bu yaşta bir Amerikan ve bu yaşta bir araç alıyorsunuz, tabii ki bazı harcamalarınız olacaktır!” diye et biçimde aslında gayet de bakımlı ve diri duran aracı için net olarak ifade etti birkaç soru sonrasında işin gerçeğini...
Gelelim ikinci araç olarak tercih ettiğimiz 236 bin km’lik Forester S-Turbo’muza.
Raci ustamız da bir göz atıyor araca, zaten kendisinde yaklaşık 3 ay olmuş birçok noktada bakım / değişim yapılalı. Motorda yağ eksiltme hiç yok. Şimdilik acil bir ihtiyaç bulunmuyor. Sadece 4’ten 3’e geçerken hissedilir bir vuruntu var, ki vites elle 3’e alınınca bu da farkedilmiyor, yani kullanıma engel bir durum bulunmuyor. Aldığımız gibi arka sol stop, yaylar vb Ostim'de/Şaşmaz'da elden geçirip yola çıkıyoruz.
7 ya da 8’inci sahibiymişim. Sigortacım söyledi ancak unuttum.
Bolu'ya yaklaşırken inanılmaz bir tipi başlıyor, önümde bir otobüs, sağ şeritte A6, S350, Passat vb kalıplı sedanlar oldukça yavaş, bazıları yalpalamakta. Çok emin bir şekilde otobüsün çizgisinden, biraz da tehlikeli biçimde yakın şekilde (Zemin kar tutmadan, lastikler kara değmeden sürüşe devam edeyim düşüncesi), otobüs ile birlikte yaklaşık 80 - 85 km/h hız ile yol almaktayım. 45 dk kadar bu şekilde gidiyoruz, çok zor bir sürüş. İki el de kuvvetlice direksiyonda. Müthiş bir araçmış, Turbolu bir Subaru gerçekten de. Bolu'yu geçtik, tünele gelince hem yağış hem de ısının çok ve hızlı düşmesi ile levhalarda 70 yazıyorsa, kar lastiğim olmasına rağmen daha da yavaşlıyorum; sonra rampada da. Tünel ve rampadan da kazasız geçtik çok şükür. Benden birkaç saat sonra 19, ertesi gün 34 aracın tünelde birbirine girdiğini okuyorum haberlerde, umarım ciddi yaralanma, can kaybı olmamıştır.
Düzlüğe gelince (07 plakalı) bir Porsche Cayenne ile beraber (!) gitmeye başlıyoruz. Kaputta scoop niye var ve bu aracı neden Abd'de veya Japonya vb bazı ülkelerde ısrarla yere gömülünceye kadar (Low rider sınıfında) alçaltıyorlar çok daha iyi anlıyorum. Nefes kesici bir performans. (Tabii bu performansın karşılığı olarak Ankara Ostim – Sapanca arası benzini bitirdik ? )
Geldik Istanbul'a. Önce yetkili servis, yağ, su, filtre değişimi vb. Gerçekten çizgisi ve duruşu çok derli toplu ve tok bir araç. İlk ay geçiyor. Bu sırada yeni (Yazlık) lastikler alınıyor. Arada Silivri vb yolda deneme sürüşleri.
Konfor açısından Legacy'nin koltukları vücudu çok daha farklı ve fazla sarıyor, yanal destek Legacy’de çok daha net ve sıkı; 99 Forester'da ise koltuklar oldukça geniş, yumuşak ve uzun yolda gerek kabin ferahlığı, gerek camların büyüklüğü derken yorgunluk hissi yok denecek kadar az.
1 ay kadar sorunsuz kullanıyoruz. Sonra bir gün Kocaeli grubu ile iftar buluşması gerçekleştiriyoruz. Dönüşte (Nurdoğan hocamın evinin hemen ilerisinde) yokuş çıkarken otomatik vites küçültmede bir problem, araç bayıldı bayılacak; daha ilerideki daha dik yokuşlarda daha da zorlanma belirtileri sözkonusu. Manuel 1'e çekiyorum, toparlar gibi yapıyor, neyse ki gece yolda kalmadan eve varıyorum.
Bu arada gece otobanda ne olur ne olmaz 100 110'u geçmiyorum, ancak 20-60 arası yaşanılan silkeleme 60'dan 70'ten sonra yok olmaya yüz tutuyor, 90 100'lerde rezonansın da etkisi ile hiç hissedilmiyor.
Ertesi sabah Pazar, aracı çalıştırıyorum, merdaneli eski çamaşır makineleri kıvamında bir sarsıntı. Az çok ilgili olduğum için ilk 30 sn'de başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyor. Silindir, motor bloğu... Elbette buji, bobin vb tahminler de olabilir ancak o sarsıntı motor/silindir, bunu hissediyorum.
Yavaşça, adeta gaza -neredeyse- dokunmadan yetkili servise götürüp bırakıyorum. Ertesi gün sabahtan konuşuyoruz, akşamüzeri gelen haber tahminimi doğru çıkarıyor. Yapılan kompresyon testinde silindir 3'teki sonuç sıfır. Evet hiç kompresyon kalmamış.
Üzüntüm elbette ki biraz da aile içinde daimi olarak adımlarımızı tedbirli atmaktan yana gelen korumacı ve iki değil ikiyüzelliki kez hesap yapmaktan da kaynaklanıyor. Şöyle izah etmeye çalışayım, Mart 2022'de bu alım işlemi için gerçekleşen paranın 3'te 1'ine bir sene önce aynı marka model için, 2 sene öncesinde ise 4'te biri fiyatına bu alım işlemi gerçekleşmiş olsa, olası tamir bakım masrafı da neredeyse yine 3'te biri civarında hallolacaktı. Bu nedenle hayatım boyunca başarılı olsun olmasın, benim gibi ince eleyip sık dokumaktansa, girişimci ve cesur iş insanlarını takdir ve saygı ile karşılamışımdır. Bunlardan biri de çocukluk arkadaşım Erdal. Bu yönde / kafamdaki ikinci araç alım işlemini kendisi bana ilk olarak 2019 Mayıs Haziran, Temmuz'unda gerçekleştirmem için baskı yaptı, hatta o zaman çok zor bulunacak nadirlikte gösterdiği birkaç (Şu an muadilleri 400 450 civarında belki de fazladır) araçlar 70 - 80 bin TL seviyelerindeydi. Kendisini dinleseydim, hem çekmiş olduğum kredi ödenmiş bitmiş, hem de arta kalan para ile yatırım yapılmış (Altın, vb) ya da aracın komple eksikleri tamamlanmış olacaktı. Kısmet işte.
Para, pul tabii ki çok önemli ancak Ankara, Bursa, Kocaeli, Istanbul kentlerinde yaşadıklarım sonucu kazandığım dostluklar benim için paha biçilemez oluyor düşününce...
Merdaneli çamaşır makinesi kıvamında çalışarak, içimi parçalayan aracım için yetkili servisten telaffuz edilen rakamlar, motorun üstünde mi yoksa altında mı sorun olduğu açmadan anlaşılamadığı için açıkçası net değil, ancak başlangıç 40 - 50 bin TL civarında oluyor. (20 Nisan 2022 civarı fiyatılarıdır). Gidişat 65'lere uzanabilir.
Tanıdık aracılığı ile ismi bilinen bir özel servise gönderiyoruz aracı çekici ile. Bu noktadan sonra özel servisin ismini vermek doğru mu bilemiyorum, çünkü hem ortak tanıdığımız var, hem de usta / tamirat işi biraz da tesis edilen güven ile alakalı. Ve bu bahse konu makinelerde de birbiri ile bağlantılı yüzlerce binlerce kombinasyon ile şekillendirilmiş parçalar mevcut.
Çekici ile bırakma fotoğraflarından sonra ertesi gün bir fotoğraf geliyor ustamızdan. Silindir kapağının bir kısmı erimiş, tedavi yöntemi üst motor rektifiye. Subaplar, takımlar, conta, pul vb ne varsa orijinal parça olmak kaydı ile değişecek. Tamam, peki, fatura ne olur? 13-15 civarında, 20'yi bulmaz / zannetmiyorum, deniliyor.
Peki, ne gerekiyorsa yapalım. Ancak ustacığım, dilersen radyatörü ve bağlantılarını da (Hortumları filan kastediyorum burada) değiştirelim, tamam sunroof önemli ama acelesi yok onun, ben radyatörün görüntüsünü beğenmedim, diye de bir konuşma geçiyor aramızda. (Hatta bu cümleyi, teslim almaya gittiğimde de söyleyeceğim) Gerek olmadığı, iş gören parçanın değiştirilerek ek masraf çıkarmaya ihtiyaç olmadığı ifade ediliyor, üzerinde çok durmuyorum,
o sırada bu yaklaşımı doğru buluyorum, ancak bugün olsa sunrooftan, arkaya koyduğum amfiden, kapı içlerindeki başlangıç seviye orta halli hoparlörlerden feragat eder, yine de o panjurun arkasına sıfır bir Kale koyardım! En büyük hatam bu oldu.
1 hafta 10 günlük süreç sonrasında aracı teslim almaya gidiyoruz, gittiğimizde kaput açık; ustam diyorum, ben bu radyatörü beğenmiyorum, görüntüsü hoşuma gitmiyor, değiştirelim dersen ben buna varım; gerek yok ek masrafa; çalışıyor / görevini yerine getiriyor; peki ustam... diyorum tekrar. Sunroof ray ucunda kırılmış olan parçaların da ömürlük şekilde tamiri ile toplam (20+3,5) 23,500'e işlemleri bitiriyoruz.
Bu arada yapılan / değiştirilen kasnak gergiler, ek motor yağı, değişen silecek kolları, çekici, işçilikte bir kısım tutar vb sağolsun yapıldığı halde listeye dahil edilmiyor, 23.5 o şekilde, yoksa aslında 26 civarındadır esas tutar.
1 ay daha kullanıyoruz, galiba Haziran başıydı, ilk kez işe giderken, 2 3 gün klima sıcak üflemeye başlıyor. Bu sırada, bu 2 3 gün boyunca hiç hararete bakmak aklıma gelmiyor. Bu 3 günün sonundaki gün, işyeri otoparkına yeni varıyorum (Dur kalk trafik yaklaşık 20 dk, toplam sürüş 35 dk, aracı zorlama sözkonusu değil, max hız 60-65 km/h civarı, o da 20 sn süre ile, sonra trafik başlıyor)
Kaputu açıp bakıyorum klimanın sıcak üflemesinden şüphelenip; bir ıslık sesi var (Yoksa hararetin ayak sesleri mi? Evvet, tam puan
) Hararet göstergesine bakıyorum ki, 130'a değmek üzere... Hemen ustayı arıyorum. 2 çırağını yol yardım aracı ile yolluyor. Çelik su haznesinin altındaki hortum çıkmış/yırtılmış/kopmuş, her neyse işte hararet nedenini buldular, hortumu değiştiriyorlar. Çıraklardan daha kıdemli olanına, motor rektifiyesi sonrası su tahliye, devir daim hortumlarına bakıp bakmadıklarını soruyorum; “Daha yeni sizden çıktı bu araç, biliyorsun, bu nasıl olabilir ki?” diyorum.
Bana motorda 50 tane hortum olduğunu hangi birini kontrol edeceklerini soruyor. Ben 50 hortum olduğunu bilmiyordum doğrusu. Bu yaklaşımdaki biri ile tartışmak bana göre yersiz, daha doğrusu tartışmak karşınızda irtibat kurabileceğiniz biri varsa doğru ve yerinde olan bir eylem...
Ben17 yıldır çalıştığım onca işyerinde, ayrı ayrı patronlarıma, onlarca yüzlerce tipte, çeşitte, döviz kurunda Gelir Tablosu yaparken, genelde muhasebe finans alanında kayıt atılırken pek bir sevilen "Diğer Giderler" kalemi altındaki onlarca kalemin ne olduğunu tek tek biliyorum, ne kadar değişik bir çalışma hayatım olmuş ki, bana yaptığım iş detayına dair bu şekilde gelenlere ne "50 tane detayı var, hangi birine bakayım" deme lüksüm oldu, ne de böyle bir yaklaşım içimden geldi açıkçası.
Ancak özellikle bazı aile şirketlerinde patron, YK üyesi ya da Mali İşler GnMdYrd'na bu minvalde bir yanıt tahmin ediyorum ki basit yaralanma ile süslü iş akdi feshi ile taçlandırılırdı geçmişimde
Velhasıl herhangi bir ücret alınmadan hortum yerine takılıyor, su ekliyoruz. Yola devam... Ellerine sağlık...
Cts'den geçiyoruz Çrş gününe; şirket organizasyonu için Polonezköy'den akşam 5 sıralarında, yine 40 - 50 km/h ile yolda seyrederken, sol ön köşe kaputtan beyaz duman sızıyor.
Gözlerime inanamıyorum, Allah'tan etraf boş, rahatça durabiliyorum. Hemen tüpü alıyorum bagajdan; kaputu açıyorum ki coolant haznesi kapağı havaya fırlamış kenara düşmüş motorun üstünde, fokurdamakta... Duman da motora değen su buharı, fışkırmakta olan su nedeniyle oluşuyormuş... Usta > Telefon > Çekici > ENTER, yine masraf...
Bu sefer ertesi gün telefon eden usta, radyatörün değişmesi gerektiğini(?!!!), tıkalı ve paslı olduğunu, iş göremediğini aktarıyor.
Çekici, yeni radyatör, antifiriz, hortumlar derken bir 5 bin TL daha gidiyor... Cuma aracı alıyorum, işlem tamam. Hadi bakalım yine çıkyıoruz şehiriçi trafiğine, ama bu sefer eve dönüyoruz.
İyice korku oluşmaya başladı doğrusu, bu Cts bu aracı kullanamayacağım. Ya yine yolda kalırsam? Gibi düşünceler ile evdeyiz, dışarı çıkmıyoruz, çıksak da Legacy ile kısa bir gezinti vb.
Pazar eşimin sağlık yönünden sıkıntılı zamanlar yaşayan ablasının doğumgünü. Giyiniyoruz, pasta vb alıp yola çıkıyoruz. Hareket etmeden önce, sisteme yaklaşık 30 cc "doğal kaynak suyu" içme suyu ekliyorum (Yaklaşık 1 bardak kadar), ilk çalıştırmada sisteme gittiği için ağzına kadar doldurulan hazneden eksilme olacaktır düşüncesi ile.
Yola çıkıyoruz, trafik açık, Pz akşamüstü. Göztepe tarafı vb boş. Ataşehir'e gitmek için, Tem otoban girişi Sabiha Gökçen Hvl yol ayrımını kullanma düşüncesi var kafamda, bu noktaya Sahrayıcedid'den gelişte yaklaşım 3 km çok az bir eğim vardır yukarı doğru.
Ancak toplam irtifa 10 m'den 100 m'ye ya çıkar ya çıkmaz, üstelik de araba "yeni" bakımdan çıktığı için zorlamak sözkonusu değil, bizimkiler de arabada, 40 50 arasında seyrediyoruz. Az sonra, o da ne????
Otoban başladı, sağa dönüş yol ayrımında gözüm göstergeye takılıyor, hararet ibresi koşarak 130'a gitmekte, değdi değecek derken dar olarak konumlandırılmış olan yol ayrımındaki emniyet şeridine sığışıyoruz.
Acilen tüplerden birini çıkarıyorum (2 ayrı yeni tüp koymuştum bir kısım tecrübe sonrasında
) Kaputu açıyorum ki yine hararet ve bu sefer aşağısı/asfalt komple göl olmuş... Bizimkiler için taksi çağırıyorum, onları gönderdik.
Ustayı arıyorum, çekici gönderiyor. Yaklaşık 2 saat otoban yol ayrımında bekliyorum, işyerinden vb görenler olmuş yolun karşı kısmında ancak o kadar zor bir nokta ki, orada durup yardım etmek için ancak ölüm kalım meselesi olması lazım kanaatime göre.
Güzel bir Pazar günü öğleden sonrayı, neyse ki hanım ve çocuğu kazasız belasız gönderip otoban kenarında geçiriyorum.
Çekici ile gönderiyorum aracı, yine bin TL. Sanıyorum bazı işlemler artık sadece 1,000 TL ile başlıyor piyasada
Neyse, ertesi yine telefon geliyor haliyle ustadan. Conta yaktığı bilgisi mevcut... Sözün bittiği yerdeyim. Fiyatı sormuyorum bile o anki ter boşalması ile. Ne derse ne desin...
8 ila 10 bin TL arası bir maliyet olabileceğini belirtiyor. Daha önce de 13-15 demiştik bu arada, 20ye yakın olur dedik sonra, sonunda da 20 oldu zaten. Demek ki bu sefer de kullanılan rakamlar 8 ila 10 ise, kısmetim
10'dan yana olacaktır diye hissediyorum.
Artık gücüm kalmadığını, maddi ve manevi tükendiğimi ve bu araç ile ilgilen(e)meyeceğimi belirtiyorum. Usta biraz şaşırıyor, bunca yaşadıklarımdan sonra aracı bu seviyedeki masraf ile şu anda yaptıramayacağımı, orada aracın yatabileceğini (Ruhsat filan da içinde nasıl olsa), aracı bu hali ile satışa çıkaracağımı hemen; satılmaz ise, param olunca yaptıracağımı / ama yine de satma niyetimin oluştuğunu, bırak Subaru'yu; araba kullanmaktan dahi soğuduğumu dile getiriyorum. Evet araba kullanma düşüncesi korku yaratmaya başladı içimde...
Bir insan kaç kez aynı hatayı yapar ki? Bir tanesi hata, ikinci diyelim ki risk, hadi üçüncü de, yanlış tercih olsun; nazik bir anlatım ile...
Ama bir ya da birkaç kez daha deneyecek gücümün kalmadığını hissediyorum. Hemen ardından ortak tanıdığımız arkadaşımı arıyorum, usta ile o da görüşüyor; toplam masrafımı biraz eksik de olsa söylüyorum konuşmamız sırasında, sayesinde, bana göre pek az sayılamasa da, böyle bir yolculuk ve araç marka modeli ele alındığında, az sayılabilecek bir zarar ile satışı gerçekleştirme konusunda anlaşıyoruz usta ile, sonraki görüşmede... Ertesi gün, takmış olduğum ismi olan "Espresso"m ile olan beraberliğimizi noktalamak durumunda kalıyoruz.
Geçen gün içinde unuttuğum bir eşyamı almak için gittim, motoru yapılmış, elden geçmiş, eksikleri tamamlanıyor, maşallah diyorum.
Umarım; hele ki tutku ile bağlı olunan aracı ile hiçkimse yolda kalmaz, çok üzücü, çok yıpratıcı bir duygu; ancak ummaktan da öte şunları söyleyebiliriz Subaru konusunda, sadede gelirsek;
1. Legacy veya Forester S-Turbo alınır mı? Temiz bulunursa, ikisi de enfes araçlar. Alınır tabii. Hatta zevkle binilir, inmek istemez bünye.
1.600 cc motorlarda ikibin devir, ekseriyetle 78 km-83 km/h hızları ortaya koymaktadır deneyimlerime göre. 2,500 - 3binlere (2,750-3,250 aralığı net olarak) doğru çevrilen devirler ile 90 km/h hıza ulaşmak mümkün olabiliyor. Bu da doğal olarak ek desibel şeklinde kabin içine yansıyarak az da olsa daha sesli sürüş ortaya çıkartmakta ve kanaatimce rahat ortamın bir tık da olsa olumsuz etkilenmesine zemin hazırlamaktadır.
Direksiyon demişken, elbette ki Forester S-Turbo ya da XV'den rahatlıkla farkedilecek derecede sert biçimde çevrilmekte.
Bu sertlik başta mesela -asıl kullanıcı olan- hanım için biraz yadırgatıcı olmuş olsa da, Super Sport ya da Petrolhead (Yakıtkafa?

Her ne kadar bir 2.5 ya 3.0 benzinli H6 motor kadar olmasa da, yine de 1.6'dan oldukça farklı biçimde çevikliğe yatkın olduğunu hissettiren, nefesi bol ve hatta hiç zorlanmadan 200'e ulaşabilen (Aşırı çabuk olmasa da, motor; 200'e zorlanmadan kadranın ibresini çıkartmakta) bir araç için bu direksiyon sertliği oldukça yerinde. Neden?
Malumunuz olduğu üzere hızlanma arttıkça tekerlerin cisim ya da boşluğa temas etmesi halinde izinden sapması yani ellerimizin hakimiyetinden çıkması oldukça kolaylaşacaktır. Bu sertlik bu hakimiyet kaybını zora sokacak seviyede, suv kategorisinde konumlanan XV ya da Forester S-Turbo'ya göre; ki bu da oldukça normal ve yerinde bir tasarım detayı.
Tuşların konumlandırılması güzel, dashboard olarak da bilinen konsol aydınlatması, konsolun ortasında yer alan bir tuş ile iki kademe arasından seçim şansı ortaya koyuyor araç içindekilere, bir kademe daha loş, diğer kademe ise daha aydınlık aydınlatma sunmakta.
İki hafta önce, rutin bakım dışında, motor mekanik sistemde eskimeye yüz tutmuş parça var mı, varsa değiştirelim, düşüncesi ile servise bıraktık. Bu sırada da, Japonya’dan gelmiş olan (Yolcu Airbag fişeği değişimi) çağrıya istinaden torpido söküldü ve fişek değiştirildi. (Değişim sırasında konsol orta ızgara kenarında çok küçük bir deformasyon oluştu, başparmak tırnağımızın yarısı kadar)
Bu sırada, son zamanlarda klimanın az üflemesinden hareketle kontrol etmelerini istedim.
Klima ve yönlendirmeler aslında güzel, ancak son ay (Bu ay) farkettiğim bir detay, klima ve havalandırma sisteminin iç kısmında elektronik şekilde yönlendirme sağlayan bir bölümü var(mış), o bozulmuş. Değiştirme teklif edilmiş durumda, ancak neredeyse hiçbir zaman camdan başka yönde kullanmamaktayız (Klima sıcak da olsa soğuk da olsa yıllardır 23 derece civarında ve cama üfletiriz) ve değişim fiyatı da biraz gereksiz geldi açıkçası.
Konsol söküldüğünde klima havalandırma kanalları temizlendi, arkadan çıkmış olan havalandırma gideri sabitlendi. Bu sırada, tercihimize göre ayak, göğüs ya da cama yönlendirme sabit şekilde kalacaktı, camı tercih ettim; şu anda sadece cama ancak zehir gibi üflemekte. (Bu yönlendirme aparatı, bölmesi elektronik vb detaylı, 2 adet var içeride, tanesi yetkili serviste 2 bin TL olarak fiyatlandırılmış, Haziran 2022 fiyatı)
Ortada gözlük, telefon, cüzdan, ev anahtarı, vb için düşünülmüş çok güzel, kapaklı, park lambaları açıldığında (gizli gibi) kırmızı renk ışık ile loş biçimde aydınlatılan bir bölme var. İnce düşünülmüş, hoş bir detay. Orta kol dayama biraz daha dirseğimize doğru uzasa idi daha rahat kolumu dayayacaktım. Ancak yeterli, problem yaratmıyor şu anki konumlandırma.
Hem arka, hem ön tarafta diz, baş omuz mesafeleri çok yeterli. 1.81 ya da 1,90 boylu birisi rahatça ön koltuğa oturduğunda ve diğeri arkada ise, öndekinin koltuk sırtı arkadakinin dizine kesinlikle değmiyor. Baş / Tavan yüksekliği arka tarafta çok rahat, inerken kapı dizaynına dikkat etmek gerekebilir.
Aracın konsol, teyp, klima tuşları vb detay aydınlatması genelde kırmızı renk ile ağırlıklandırılmış. Çok selektif, şık bir ortam / ambiyans aydınlatma şeklinde tasarlanmış diyebiliriz.
Yukarıda (Tavanda) gözlük için ayrı bir kapaklı bölme, sağ koltuk güneşlikte aydınlatmalı ayna, yine yukarıda dikiz aynasının hemen ön kısmında iki ayrı ortam lambası tercihe göre (Harita lambaları) aktif hale getirilebiliyor.
İlk bakımı yaptırdıktan sonra yaklaşık 3 ay sorunsuz kullanmış durumdayız, Boğaz Köprüleri kullanılmadan, yani sadece Anadolu Yk'nda günlük toplam 25 30 km; haftasonları ile birlikte yoğun sıkışık trafiğe hiç girip yıpratılmadan aylık yaklaşık 1000 km. yapıldı, 3 ayda tatiller ile birlikte toplam 3 bin km. 3'üncü ay sonu gelmesi ile birlikte ön aks (Sol) direksiyon sonuna kadar çevrildiğinde metal yaprakları sürtme sesi duymaya başladık (Aks, aks kafası, vb, artık ne dersek; benim için çok da farketmiyor. Çünkü bakış açımda, belli yaşları devirmiş bir aktarma ya da yürütme organında bir parçada sıkıntı varsa (Aks kafası, iç aks, dış aks, vb) tanımlarda fazla zaman kaybetmeden komple yenilemek kafamı daha rahat ettiriyor.
Sökülmüşken parça parça iş yapmak yerine, diğer kısmı yakın zamanda bozulursa düşüncesi ile, ki genelde bozulur; o zaman, işçilik maliyeti de, başka taraflara başka dert açma potansiyeli de fazlalaşıyor. Yine yetkili servise gidilir, ancak bir aksın 13,500 TL olduğu duyulunca adeta ufak çaplı bir enfarktüs ile gözler kararır

Raci ustamız ile irtibata geçilir, 16 17 yıllık aracın tarihinde ilk kez özel servisten bir parça ile yola devam kararı alınır araştırmalar sonucu. Elbette ki yetkili servisteki parçanın farklılığı vardır ancak, Raci usta da Arıcan da herhangi bir yer değil; üstelik bu parça da sonuçta bir aks; diye düşünceler ve hesap kitap sonucu kısa bir Ankara seyahati, hem çocukluktan gelen bazı Ankaralı dostlarımızın, hem de Forumdaki dostlarımızın/Samet dostumun mesela, Raci ustamızın, Mehmet başkanımızın eşsiz güleryüzleri ile güzel bir Şaşmaz günlüğü sonrası dönüş yoluna geçilir. (Not: Burada; konu Sanayi olunca elbette rahat durulmaz, Raci ustamızın emin elleri ile emanet ettiği As Egzos / Haşim Usta ile tanışılır, el yapımı / Prodrive tadında özel bir egzos / son susturucu da takılır. Ortayı değiştirdik mi anımsayamıyorum, eğer Haşim Ustamız ortaya da el attıysa yakınlarda yine kendisini ziyarete gelme ihtimalim doğabilir, anlatırım ileride (Orta'dan soğukken hafif zırıltı geliyor, ısı kalkanı / ısı katmanları?)
Uygun fiyata, güven veren hem sağ hem sol aks değişimi sonrası Istanbul yolu. Istanbul'a 150 km kala motor arıza lambası ve Cruise Control ışığı yanar; telefonlar vb... Yine yetkili servis ziyareti bir hafta kadar sonrasında, bu sefer katalizörü bir sprey ile temizlerler ışık sönmüştür.
Bakalım ne kadar götürecek? Hayırlısı.
Günler, haftalar geçer; Mart ayında, ekonomik gidişatın etkisi ile hem başlayamadığımız tadilat, hem artık işyerlerinin tamamen ofislere dönmesi, hem pandemi etkileri derken, ikinci bir araba ihtiyacı ortaya çıkar.
Burada da elbette ki tercihimiz yine aynı marka ancak bu sefer kaputta scoop olanından olsun, olmuşken;dir...


Bu sefer de yine gönlümüzün sesini dinleriz. Forumdan bulduğumuz araç 99 model S-Turbo'dur. 236 bin km'de, kışlık lastikleri iyi durumdadır. Bir detay vardır ki, benzinin yanında,
ismini ilk duyduğum günden beri bir türlü ısınamadığım; Lpg ile (de) çalışmaktadır.
Ancak bununla birlikte, çelik subaplar ile kullanılmakta ve AFR ayarı, vb ihmal edilmemiş, üstelik de alındığı tarih olan Kasım'da, Raci ustada oldukça da yüklü masraf edilmiş ve ihmal edilen bir yaklaşım gösterilmeyip, ne gerekli ise değiştirilmiş bir araç.
Büyük heves, büyük heyecan. Yaşadığım heyecanı ve mutluluğu tarif etmek çok zor, özellikle de yazı ile. Bazen elde etmek istediğimiz sonuçlar ne olursa olsun, buna giden yolda aslında çok özel ve güzel dostluklar da ediniyoruz; bu 3 ayda öğrendiğim en önemli detay bu oldu.
Bunu neden yazmak istedim? Sonuçta bazı sıkıntılar yaşayabiliyor insan, ancak bu, özellikle 2'nci el araç konusunda, hele ki yaşı 20'lerde gezinen araçlarda nereden ne zaman çıkacağı çok da belli olmayabiliyor. Tam 4 aydır canavar (!) gibi birkaç Amerikan vb cip var ilanda, ara ara fiyatları yükseliyor... Yazıştığımız bir tane Amerikan sahibi, “Elbette ki bu yaşta bir Amerikan ve bu yaşta bir araç alıyorsunuz, tabii ki bazı harcamalarınız olacaktır!” diye et biçimde aslında gayet de bakımlı ve diri duran aracı için net olarak ifade etti birkaç soru sonrasında işin gerçeğini...
Gelelim ikinci araç olarak tercih ettiğimiz 236 bin km’lik Forester S-Turbo’muza.
Raci ustamız da bir göz atıyor araca, zaten kendisinde yaklaşık 3 ay olmuş birçok noktada bakım / değişim yapılalı. Motorda yağ eksiltme hiç yok. Şimdilik acil bir ihtiyaç bulunmuyor. Sadece 4’ten 3’e geçerken hissedilir bir vuruntu var, ki vites elle 3’e alınınca bu da farkedilmiyor, yani kullanıma engel bir durum bulunmuyor. Aldığımız gibi arka sol stop, yaylar vb Ostim'de/Şaşmaz'da elden geçirip yola çıkıyoruz.
7 ya da 8’inci sahibiymişim. Sigortacım söyledi ancak unuttum.
Bolu'ya yaklaşırken inanılmaz bir tipi başlıyor, önümde bir otobüs, sağ şeritte A6, S350, Passat vb kalıplı sedanlar oldukça yavaş, bazıları yalpalamakta. Çok emin bir şekilde otobüsün çizgisinden, biraz da tehlikeli biçimde yakın şekilde (Zemin kar tutmadan, lastikler kara değmeden sürüşe devam edeyim düşüncesi), otobüs ile birlikte yaklaşık 80 - 85 km/h hız ile yol almaktayım. 45 dk kadar bu şekilde gidiyoruz, çok zor bir sürüş. İki el de kuvvetlice direksiyonda. Müthiş bir araçmış, Turbolu bir Subaru gerçekten de. Bolu'yu geçtik, tünele gelince hem yağış hem de ısının çok ve hızlı düşmesi ile levhalarda 70 yazıyorsa, kar lastiğim olmasına rağmen daha da yavaşlıyorum; sonra rampada da. Tünel ve rampadan da kazasız geçtik çok şükür. Benden birkaç saat sonra 19, ertesi gün 34 aracın tünelde birbirine girdiğini okuyorum haberlerde, umarım ciddi yaralanma, can kaybı olmamıştır.
Düzlüğe gelince (07 plakalı) bir Porsche Cayenne ile beraber (!) gitmeye başlıyoruz. Kaputta scoop niye var ve bu aracı neden Abd'de veya Japonya vb bazı ülkelerde ısrarla yere gömülünceye kadar (Low rider sınıfında) alçaltıyorlar çok daha iyi anlıyorum. Nefes kesici bir performans. (Tabii bu performansın karşılığı olarak Ankara Ostim – Sapanca arası benzini bitirdik ? )
Geldik Istanbul'a. Önce yetkili servis, yağ, su, filtre değişimi vb. Gerçekten çizgisi ve duruşu çok derli toplu ve tok bir araç. İlk ay geçiyor. Bu sırada yeni (Yazlık) lastikler alınıyor. Arada Silivri vb yolda deneme sürüşleri.
Konfor açısından Legacy'nin koltukları vücudu çok daha farklı ve fazla sarıyor, yanal destek Legacy’de çok daha net ve sıkı; 99 Forester'da ise koltuklar oldukça geniş, yumuşak ve uzun yolda gerek kabin ferahlığı, gerek camların büyüklüğü derken yorgunluk hissi yok denecek kadar az.
1 ay kadar sorunsuz kullanıyoruz. Sonra bir gün Kocaeli grubu ile iftar buluşması gerçekleştiriyoruz. Dönüşte (Nurdoğan hocamın evinin hemen ilerisinde) yokuş çıkarken otomatik vites küçültmede bir problem, araç bayıldı bayılacak; daha ilerideki daha dik yokuşlarda daha da zorlanma belirtileri sözkonusu. Manuel 1'e çekiyorum, toparlar gibi yapıyor, neyse ki gece yolda kalmadan eve varıyorum.
Bu arada gece otobanda ne olur ne olmaz 100 110'u geçmiyorum, ancak 20-60 arası yaşanılan silkeleme 60'dan 70'ten sonra yok olmaya yüz tutuyor, 90 100'lerde rezonansın da etkisi ile hiç hissedilmiyor.
Ertesi sabah Pazar, aracı çalıştırıyorum, merdaneli eski çamaşır makineleri kıvamında bir sarsıntı. Az çok ilgili olduğum için ilk 30 sn'de başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyor. Silindir, motor bloğu... Elbette buji, bobin vb tahminler de olabilir ancak o sarsıntı motor/silindir, bunu hissediyorum.
Yavaşça, adeta gaza -neredeyse- dokunmadan yetkili servise götürüp bırakıyorum. Ertesi gün sabahtan konuşuyoruz, akşamüzeri gelen haber tahminimi doğru çıkarıyor. Yapılan kompresyon testinde silindir 3'teki sonuç sıfır. Evet hiç kompresyon kalmamış.
Üzüntüm elbette ki biraz da aile içinde daimi olarak adımlarımızı tedbirli atmaktan yana gelen korumacı ve iki değil ikiyüzelliki kez hesap yapmaktan da kaynaklanıyor. Şöyle izah etmeye çalışayım, Mart 2022'de bu alım işlemi için gerçekleşen paranın 3'te 1'ine bir sene önce aynı marka model için, 2 sene öncesinde ise 4'te biri fiyatına bu alım işlemi gerçekleşmiş olsa, olası tamir bakım masrafı da neredeyse yine 3'te biri civarında hallolacaktı. Bu nedenle hayatım boyunca başarılı olsun olmasın, benim gibi ince eleyip sık dokumaktansa, girişimci ve cesur iş insanlarını takdir ve saygı ile karşılamışımdır. Bunlardan biri de çocukluk arkadaşım Erdal. Bu yönde / kafamdaki ikinci araç alım işlemini kendisi bana ilk olarak 2019 Mayıs Haziran, Temmuz'unda gerçekleştirmem için baskı yaptı, hatta o zaman çok zor bulunacak nadirlikte gösterdiği birkaç (Şu an muadilleri 400 450 civarında belki de fazladır) araçlar 70 - 80 bin TL seviyelerindeydi. Kendisini dinleseydim, hem çekmiş olduğum kredi ödenmiş bitmiş, hem de arta kalan para ile yatırım yapılmış (Altın, vb) ya da aracın komple eksikleri tamamlanmış olacaktı. Kısmet işte.
Para, pul tabii ki çok önemli ancak Ankara, Bursa, Kocaeli, Istanbul kentlerinde yaşadıklarım sonucu kazandığım dostluklar benim için paha biçilemez oluyor düşününce...
Merdaneli çamaşır makinesi kıvamında çalışarak, içimi parçalayan aracım için yetkili servisten telaffuz edilen rakamlar, motorun üstünde mi yoksa altında mı sorun olduğu açmadan anlaşılamadığı için açıkçası net değil, ancak başlangıç 40 - 50 bin TL civarında oluyor. (20 Nisan 2022 civarı fiyatılarıdır). Gidişat 65'lere uzanabilir.
Tanıdık aracılığı ile ismi bilinen bir özel servise gönderiyoruz aracı çekici ile. Bu noktadan sonra özel servisin ismini vermek doğru mu bilemiyorum, çünkü hem ortak tanıdığımız var, hem de usta / tamirat işi biraz da tesis edilen güven ile alakalı. Ve bu bahse konu makinelerde de birbiri ile bağlantılı yüzlerce binlerce kombinasyon ile şekillendirilmiş parçalar mevcut.
Çekici ile bırakma fotoğraflarından sonra ertesi gün bir fotoğraf geliyor ustamızdan. Silindir kapağının bir kısmı erimiş, tedavi yöntemi üst motor rektifiye. Subaplar, takımlar, conta, pul vb ne varsa orijinal parça olmak kaydı ile değişecek. Tamam, peki, fatura ne olur? 13-15 civarında, 20'yi bulmaz / zannetmiyorum, deniliyor.
Peki, ne gerekiyorsa yapalım. Ancak ustacığım, dilersen radyatörü ve bağlantılarını da (Hortumları filan kastediyorum burada) değiştirelim, tamam sunroof önemli ama acelesi yok onun, ben radyatörün görüntüsünü beğenmedim, diye de bir konuşma geçiyor aramızda. (Hatta bu cümleyi, teslim almaya gittiğimde de söyleyeceğim) Gerek olmadığı, iş gören parçanın değiştirilerek ek masraf çıkarmaya ihtiyaç olmadığı ifade ediliyor, üzerinde çok durmuyorum,
o sırada bu yaklaşımı doğru buluyorum, ancak bugün olsa sunrooftan, arkaya koyduğum amfiden, kapı içlerindeki başlangıç seviye orta halli hoparlörlerden feragat eder, yine de o panjurun arkasına sıfır bir Kale koyardım! En büyük hatam bu oldu.
1 hafta 10 günlük süreç sonrasında aracı teslim almaya gidiyoruz, gittiğimizde kaput açık; ustam diyorum, ben bu radyatörü beğenmiyorum, görüntüsü hoşuma gitmiyor, değiştirelim dersen ben buna varım; gerek yok ek masrafa; çalışıyor / görevini yerine getiriyor; peki ustam... diyorum tekrar. Sunroof ray ucunda kırılmış olan parçaların da ömürlük şekilde tamiri ile toplam (20+3,5) 23,500'e işlemleri bitiriyoruz.
Bu arada yapılan / değiştirilen kasnak gergiler, ek motor yağı, değişen silecek kolları, çekici, işçilikte bir kısım tutar vb sağolsun yapıldığı halde listeye dahil edilmiyor, 23.5 o şekilde, yoksa aslında 26 civarındadır esas tutar.
1 ay daha kullanıyoruz, galiba Haziran başıydı, ilk kez işe giderken, 2 3 gün klima sıcak üflemeye başlıyor. Bu sırada, bu 2 3 gün boyunca hiç hararete bakmak aklıma gelmiyor. Bu 3 günün sonundaki gün, işyeri otoparkına yeni varıyorum (Dur kalk trafik yaklaşık 20 dk, toplam sürüş 35 dk, aracı zorlama sözkonusu değil, max hız 60-65 km/h civarı, o da 20 sn süre ile, sonra trafik başlıyor)
Kaputu açıp bakıyorum klimanın sıcak üflemesinden şüphelenip; bir ıslık sesi var (Yoksa hararetin ayak sesleri mi? Evvet, tam puan

Bana motorda 50 tane hortum olduğunu hangi birini kontrol edeceklerini soruyor. Ben 50 hortum olduğunu bilmiyordum doğrusu. Bu yaklaşımdaki biri ile tartışmak bana göre yersiz, daha doğrusu tartışmak karşınızda irtibat kurabileceğiniz biri varsa doğru ve yerinde olan bir eylem...
Ben17 yıldır çalıştığım onca işyerinde, ayrı ayrı patronlarıma, onlarca yüzlerce tipte, çeşitte, döviz kurunda Gelir Tablosu yaparken, genelde muhasebe finans alanında kayıt atılırken pek bir sevilen "Diğer Giderler" kalemi altındaki onlarca kalemin ne olduğunu tek tek biliyorum, ne kadar değişik bir çalışma hayatım olmuş ki, bana yaptığım iş detayına dair bu şekilde gelenlere ne "50 tane detayı var, hangi birine bakayım" deme lüksüm oldu, ne de böyle bir yaklaşım içimden geldi açıkçası.
Ancak özellikle bazı aile şirketlerinde patron, YK üyesi ya da Mali İşler GnMdYrd'na bu minvalde bir yanıt tahmin ediyorum ki basit yaralanma ile süslü iş akdi feshi ile taçlandırılırdı geçmişimde


Velhasıl herhangi bir ücret alınmadan hortum yerine takılıyor, su ekliyoruz. Yola devam... Ellerine sağlık...
Cts'den geçiyoruz Çrş gününe; şirket organizasyonu için Polonezköy'den akşam 5 sıralarında, yine 40 - 50 km/h ile yolda seyrederken, sol ön köşe kaputtan beyaz duman sızıyor.
Gözlerime inanamıyorum, Allah'tan etraf boş, rahatça durabiliyorum. Hemen tüpü alıyorum bagajdan; kaputu açıyorum ki coolant haznesi kapağı havaya fırlamış kenara düşmüş motorun üstünde, fokurdamakta... Duman da motora değen su buharı, fışkırmakta olan su nedeniyle oluşuyormuş... Usta > Telefon > Çekici > ENTER, yine masraf...
Bu sefer ertesi gün telefon eden usta, radyatörün değişmesi gerektiğini(?!!!), tıkalı ve paslı olduğunu, iş göremediğini aktarıyor.
Çekici, yeni radyatör, antifiriz, hortumlar derken bir 5 bin TL daha gidiyor... Cuma aracı alıyorum, işlem tamam. Hadi bakalım yine çıkyıoruz şehiriçi trafiğine, ama bu sefer eve dönüyoruz.
İyice korku oluşmaya başladı doğrusu, bu Cts bu aracı kullanamayacağım. Ya yine yolda kalırsam? Gibi düşünceler ile evdeyiz, dışarı çıkmıyoruz, çıksak da Legacy ile kısa bir gezinti vb.
Pazar eşimin sağlık yönünden sıkıntılı zamanlar yaşayan ablasının doğumgünü. Giyiniyoruz, pasta vb alıp yola çıkıyoruz. Hareket etmeden önce, sisteme yaklaşık 30 cc "doğal kaynak suyu" içme suyu ekliyorum (Yaklaşık 1 bardak kadar), ilk çalıştırmada sisteme gittiği için ağzına kadar doldurulan hazneden eksilme olacaktır düşüncesi ile.
Yola çıkıyoruz, trafik açık, Pz akşamüstü. Göztepe tarafı vb boş. Ataşehir'e gitmek için, Tem otoban girişi Sabiha Gökçen Hvl yol ayrımını kullanma düşüncesi var kafamda, bu noktaya Sahrayıcedid'den gelişte yaklaşım 3 km çok az bir eğim vardır yukarı doğru.
Ancak toplam irtifa 10 m'den 100 m'ye ya çıkar ya çıkmaz, üstelik de araba "yeni" bakımdan çıktığı için zorlamak sözkonusu değil, bizimkiler de arabada, 40 50 arasında seyrediyoruz. Az sonra, o da ne????
Otoban başladı, sağa dönüş yol ayrımında gözüm göstergeye takılıyor, hararet ibresi koşarak 130'a gitmekte, değdi değecek derken dar olarak konumlandırılmış olan yol ayrımındaki emniyet şeridine sığışıyoruz.
Acilen tüplerden birini çıkarıyorum (2 ayrı yeni tüp koymuştum bir kısım tecrübe sonrasında

Ustayı arıyorum, çekici gönderiyor. Yaklaşık 2 saat otoban yol ayrımında bekliyorum, işyerinden vb görenler olmuş yolun karşı kısmında ancak o kadar zor bir nokta ki, orada durup yardım etmek için ancak ölüm kalım meselesi olması lazım kanaatime göre.
Güzel bir Pazar günü öğleden sonrayı, neyse ki hanım ve çocuğu kazasız belasız gönderip otoban kenarında geçiriyorum.
Çekici ile gönderiyorum aracı, yine bin TL. Sanıyorum bazı işlemler artık sadece 1,000 TL ile başlıyor piyasada

8 ila 10 bin TL arası bir maliyet olabileceğini belirtiyor. Daha önce de 13-15 demiştik bu arada, 20ye yakın olur dedik sonra, sonunda da 20 oldu zaten. Demek ki bu sefer de kullanılan rakamlar 8 ila 10 ise, kısmetim

Artık gücüm kalmadığını, maddi ve manevi tükendiğimi ve bu araç ile ilgilen(e)meyeceğimi belirtiyorum. Usta biraz şaşırıyor, bunca yaşadıklarımdan sonra aracı bu seviyedeki masraf ile şu anda yaptıramayacağımı, orada aracın yatabileceğini (Ruhsat filan da içinde nasıl olsa), aracı bu hali ile satışa çıkaracağımı hemen; satılmaz ise, param olunca yaptıracağımı / ama yine de satma niyetimin oluştuğunu, bırak Subaru'yu; araba kullanmaktan dahi soğuduğumu dile getiriyorum. Evet araba kullanma düşüncesi korku yaratmaya başladı içimde...
Bir insan kaç kez aynı hatayı yapar ki? Bir tanesi hata, ikinci diyelim ki risk, hadi üçüncü de, yanlış tercih olsun; nazik bir anlatım ile...
Ama bir ya da birkaç kez daha deneyecek gücümün kalmadığını hissediyorum. Hemen ardından ortak tanıdığımız arkadaşımı arıyorum, usta ile o da görüşüyor; toplam masrafımı biraz eksik de olsa söylüyorum konuşmamız sırasında, sayesinde, bana göre pek az sayılamasa da, böyle bir yolculuk ve araç marka modeli ele alındığında, az sayılabilecek bir zarar ile satışı gerçekleştirme konusunda anlaşıyoruz usta ile, sonraki görüşmede... Ertesi gün, takmış olduğum ismi olan "Espresso"m ile olan beraberliğimizi noktalamak durumunda kalıyoruz.
Geçen gün içinde unuttuğum bir eşyamı almak için gittim, motoru yapılmış, elden geçmiş, eksikleri tamamlanıyor, maşallah diyorum.
Umarım; hele ki tutku ile bağlı olunan aracı ile hiçkimse yolda kalmaz, çok üzücü, çok yıpratıcı bir duygu; ancak ummaktan da öte şunları söyleyebiliriz Subaru konusunda, sadede gelirsek;
1. Legacy veya Forester S-Turbo alınır mı? Temiz bulunursa, ikisi de enfes araçlar. Alınır tabii. Hatta zevkle binilir, inmek istemez bünye.
4. İlk sahibinden ya da yedinci sahibinden alınacak bir Subaru nasıl olmalı? Eğer sahiplik yedi, sekize çıkıyorsa, hele bir de yaş yirmilere dayanıyorsa, lpg sisteminin subaplarda oluşturabileceği sıkıntı iyi hesaplanmalı. Ben en kötüyü hesaplamaya çalıştım, üst motor revizyonuna rağmen, gerek yaşa bağlı gerekse teşhislere bağlı sıkıntılar bitmedi. Bugün radyatör devir daim vb değişse, yarın triger+rulmanlar, öbür gün şanzıman tork konvektörü, diğer gün maf’tı oksijen’di sensörler, başka zaman diferansiyeldi, uğuldamasıydı, vb olacak(tı)... Bunlar Subaru kötü olduğu için karşımıza çıkmıyor, zaman içinde ilgili parçalar ya yoruluyor ya da görevi bitiyor / bozuluyor. Nitekim ikinci el araçta yaş ve km arttıkça serviste geçirilen süre ve tutar da benzer şekilde artma ihtimalini beraberinde getiriyor. Ayrıca elbette ki, kullanan kişi sayısına bağlı olarak kullanıcılar tanınıyor ise bu ayrı bir avantaj. Ama tanınmıyor ise, şimdi mesela araç 140 bine geldi ama ilk sahibi, diyelim 40 binde satana kadar atlı savaş arabasına binen Romalı gibi canım Forester’a bindiyse, tank olsa fazla dayanmaz... Geçmiş olsun, fıstıklı helva 40 bin sonunda kavrulmaya başlanmış olabilir...
Alırken bana göre en önemli nokta; tüm servis kayıtları mevcut mu? Yetkili ve var ise sorun yok; özel ve var ise yine sorun yok denilebilir, ancak özel de hangi özel? Forumda adı geçen, bahse konu bilindik özel servisler benim için elbette ki referans noktasıdır. Ancak ismini forumda okumadığım, hiç duymadığım bir (Japoncu / Subarucu) servis referans ise, ya da servis kayıtları pek de net değilse o noktada ben bir daha düşünerek hareket ederim ve almam.
6. Aldıktan sonra neler olabilir?
6. Aldıktan sonra neler olabilir?
Aklıma gelenler, radyatör, devirdaim, termostat ve bu konudaki hortumlar, akslar, aks körükleri ve aksın kendisi (İç / dış takım olarak), diferansiyel, şanzıman / tork konvektörü, katalitik konvertör, triger 100 binde filan değişiyor ama gergi rulman vb takım olarak değiştirilmeyebiliyor masraftan kaçınmak için; mutlaka bu rulmanlar dahil olarak triger seti, z rot, denge kolu, vb, varsa self leveling amortisörler / yaylar, ve en garipsediğim alan olan sensörler... Arka oksijen, ön oksijen sensörleri, vuruntu sensörü, maf sensörü, map sensörü vb bazı sensörler karşılaşılabilen değişim konuları. Bunlar değişmiş mi hiç? Değişmişse nerede, hangi marka ile, ne zaman? (Örnek olarak araç şu anda 23 yaşında ancak 10 yaşında vuruntu sensörü değişti ve bir daha değiştirilmediyse, yani şu sıralarda tekrar değişme işareti -ihtimal dahilinde- gösterebilecektir)
...
Ben bir daha ikinci el araç ya da başka araç alır mıyım? Kendim için uzun bir süre araç al(a)mayacağım. Soğudum açıkçası. Bütçe de kalmadı zaten ?
İlgimi kaybettim büyük ölçüde. Çünkü ne kadar uğraşırsam uğraşayım yine bir aksilik, mutlaka tekrar aksilik ile karşılaştım. Bu derece üstüste gelmesi, bu derece maddi manevi yorulmak işin doğasından mı kaynaklanıyor, bunu bilemiyorum. Ancak şurası bir gerçek ki, hangi marka olursa olsun ikinci el her zaman içinde risk barındıran bir seçenek olarak ele alınmalıdır. Burada elbette ki tercihler ön plana çıkıyor, kafam rahat olsun diye az km ya da sıfır araca yıllarca bindim, onlarda da neye bindiğimi anlayamadım. Yani ikinci eli tercih etmekte bu derece yorgunluğa rağmen memnun muyum, memnunum.
Bir daha olsa tercih eder miydim, farklı tetkik ve tercihlerde bulunarak yine tercih ederdim aynı araçları (Hem Legacy'yi hem S-Turbo'yu)
Bir kere S-Turbo'da şu var, Tem'de normal bir hızda dahi gitseniz birkaç istisnai durum dışında ya da sizinle yarışmak isteyen bazı genel geçer standart atmosferik motorlu araç dışında, sol şeritte kime yaklaşırsanız yaklaşın selektöre gerek kalmadan mutlaka anında şerit boşaltılıyor ve size yol veriliyor. Bu duygunun hazzını anlatmak pek mümkün değil doğrusu. Tabii bir de bazı normal sınıf / standart atmosferik motorlu araçlar var ki, ben bunlara "1,5 milyon verdik"ciler diyorum, parasının hakkını S Turbo ile yarışıp almaya çalışan bu araç sahiplerinin de, galiba S-Turbo'nun eski görüntüsü nedeniyle çelimsiz olduğunu düşünmeleri ve takiben aynada kayboluşlarını seyretmek de çok ilginç bir deneyimdi (2008, 3008, 3.20, Passat, Tucson, gibi)
Forester’a eklemek gerekirse;
İç görüş açıları, ferahlık, yola ve sürüş karakterine hakimiyet harikulade (Legacy’de ise sürüşe hakimiyet hissi daha fazla), açılabilir cam tavan muazzam bir deneyim, koltuklar ve iç mekan ölçüleri geniş, çok geniş bir alan sunuyor. Tahminim ve duyduğuma göre bir de arka amortisörlerin orijinal olması halinde yol tutuş efsanevi boyutlara geliyor(muş). Araç çok basit modifiye ve oynamalar ile oldukça ciddi güç artışları elde edebilecek altyapıya sahip, gerçekten mühendislik ve sürüş deneyimi açısından tartışılmayacak derecede gözalıcı seviyesinde heyecan verici bir araç.
Peki bundan sonra ne alırım, alır mıyım ikinci el? Şu anda zor; yukarıda da belirttiğim gibi zor, almam. Elbette ileride tekrar alacağım, ancak sıfır tercih eder miyim? Hiç sanmıyorum; ne bütçe olursa olsun mümkün olduğunca sıfıra yakını / daha üst ama belki de başlangıç paket ya da başlangıç seviye motora sahip modelinden yana tercihim olur.
Eğer eskiye kayan (10 yıl / 100 bin km üzeri) araç tercih edeceksem de, özellikle hararet sorununun benzine göre çok daha düşük olasılık olması nedeniyle yıllardır pek ilgi göstermediğim dizel sınıf bir araç incelerdim; benzinli karşıma çıkar ise, o zaman da sadece ve sadece benzinli / lpg değmemiş olmasına dikkat ederdim. Dizelde ise dpf vb detaylar için forumumuzdaki değerli üstatlarımıza, dostlarımıza danışırdım. İkinci elde konu olarak, başka araçlara gelirsek, şöyle bir çevremize baktığımızda, Mercedes otomatik 2.7 CRD, Mercedes otomatik 3.0 CRD, motorlu bazı marka araçlar (Jeep Grand Cherokee gibi), vb başta olmak üzere, 2005 Volvo S40'ta da olduğu gibi (Manuel 1.6i) hem benzinli hem de dizel segmentte, gördüğüm / duyduğum inanılmaz sorunsuz ve başarılı motorlar mevcut. Ancak gördüğüm örneklerde sorunsuzluğun temelinde aracın az kullanıcılı olması, lpg sisteminin olmaması etken midir? Olabilir, net bir çıkarımda bulunmam yanlış olabilir.
Otomatik vites den gelirse düşünürdüm belki ama yok selenoid'i yok tork konvektörü, mutlaka bir başağrısı potansiyeli var; manuelde ise en kötü baskı balata değiştirip yola devam edildiği için şu anda biraz daha çekici duruyor sanki. Otomatik düşününce, arıza ihtimali karşısında yaratacağı maliyet farkını, uğraştırma farkını, zaman kaybı düzeyini; hangi marka için olursa olsun, bilmem belirtmeme gerek var mı?
Benzinli sohc motor, belirtilene göre en sorunsuz motor. Diğerleri sıkıntılı mı? Yurtdışında 500 - 600 bin km, hatta mil yapmış pırıl pırıl araçlar, hem Subaru’da hem de diğer birçok markada kolaylıkla internette / Twitter'da görülebiliyor. Bundaki sanıyorum ki en büyük etken, tamir vb yoluna gitmeyip hiç sıkılmadan parça değişimini -maliyet açısından- kolaylıkla gerçekleştirebilmeleri oluyor...
Buralarda gördüğüm en büyük sıkıntı, hem en cafcaflı arabaya binelim(!), hem bakım / parça değişimi için mümkünse para ödemeyelim (!)... Maalesef ne kadar ekmek o köfte, ya da rahmetli anneannemin de dediği gibi, hem şoför mahalli hem 50 kuruş olmuyor işte.
Ülkemizde yaygın olarak rastlanılabilen, hem gösterişli yani artiz sınıf arabaya binelim, hem de parayı çok ödemeyelim masrafı minimum olsun hatta olmasın mümkünse; anlayışının da etkisi ile eskimeye başlayan araçlar (Yani ortalama 12 yıl ve 125 bin km üzeri diyebiliriz) tercih edilirken, bu bakış açısından kaçmaya çalışmak, korunmak en iyisi. Bu nedenle de bir dahaki aracı mümkünse ilk ya da ikinci sahibinden, sadece yetkili servis bakımlı ve birkaç semt üzerinden araştırıp alma düşüncem mevcut.
Mesela Legacy'yi alırken ilanlarda (2021 Kasım); Çeşme'de Bmw X3, bir de marifet gibi bayandan vb denilmiş ilanda, 120 130 binde motor yapıldı, garantili diyor, şu anda 150 160 binde, bilmem ne. Yerle gök birleşse Bmw'nin motoru 120 130 binde bitmez, nasıl bir anlayış ile kullanıldıysa artık canına okunmuş motorun... İflah olur mu, zor; diye düşünüyorum (Ancak muadillerinden büyük fiyat farkı olacak ki riske girilip alınsın, ki yine de tercih etmem, 120 binde motor kırmış / bozuk araba ile uğraşmak zorlu bir süreç, dikiş tutması zor olabilir, diye düşünürüm)
Mümkünse az sahipli dedik, olmuyor ise bakım geçmişi / servis geçmiş kayıtları ilk günden itibaren incelenebilen, yaşı var ise ve servis kayıtları ile ilgili netlik bulunmuyor ise (Geçmişte lpg takılı olabileceği şüphesi ile) kompresyon testi yaptırmak belki çözüm olabilir diye düşünürdüm eğer bir risk alacaksam. Ancak sözkonusu testin de %100 çözüm olmayacağını yani çok açık ve net bir yanıt vermediğini de eklemeliyim. (Bugün idare eder görünen silindir yarın sabah gidebilirmiş, ki o durumdaki silindir yarın olmasa da, yakınlarda gidiyor mutlaka... Defansı bu yönden sağlam tutmakta yarar var)
Motoru benimkinde olduğu gibi (Üst / alt farketmez benim için), elden geçtiyse mutlaka tüm hortumlarının, termostatın, devirdaimin, radyatörün de elden geçip geçmediğini, geçtiyse ne kadar zaman önce yapıldığını ya da kaç km kullanıldığını ayrıca triger setinin ne zaman değiştiğini (Rulman vb değişip değişmediği servis kaydında triger kayışı ya da triger seti ibaresi ile kendisi gösterecektir diye düşünüyorum) incelerdim. Alır mıydım? Bunların yanıtları fazla masraf çıkartmayacak düzeyde ise, Subaru'yu yine alırdım. Çünkü ilginç bir döneme başladık, 1,5 - 2 yıl önce 5 TL olan ne varsa istisnasız biçimde 12,5 ile 15 TL civarında fiyata sahip artık...
O nedenle tüm bu işlere girerken örnek olarak bakım geçmişi net olmayan, kullanım tarzı kaba olmasından şüphelenilen bir araç alımı için bir 200 250 bin TL ayrılıyor ise, doğabilecek "Kötü senaryo" adına kenarda en az bugünün parası ile 60 - 75 bin TL arası (Yaklaşık 4 - 5 bin USD eşdeğeri) olması elimizi rahatlatacaktır. Böyle bir “ek” bütçe, çok rahat ve gamsız şekilde hareket edilmesine zemin hazırlayacaktır.
Forester'lara off road aracı muamelesi yapmak pek doğru değil, bu kullanım tarzı da çok yoruyor bu araçları. Hakikaten asfaltta S Turbo ile aşık atmaya kalkan 1,5 milyonluk standart bir atmosferik ne derece o standart atmosferik aracı yoruyor ve garip duruma düşüyorsa, off road benzeri zorlamalarda da Forester (Off road amaçlı araçlar ile karşılaştırılınca) benzer duruma düşüyor bana göre ve bunun faturasını da çok geçmeden ya mevcut ya da sonraki kullanıcılar misli ile ödemek zorunda kalıyor.
Kıssadan hisse, iyi bakımlı, geçmişi araştırılabilen her araç elbette ki alınabilir. Bu süreçte, 9 10 ay öncesine kadar anlam veremediğim, insanların neden sıfır araç aldığını da daha iyi anlamış olduğumu da belirtmek isterim. Elbette ki herkes çok daha iyi araca binmek ister, ancak insanların dayanıklılık, uzun süre parça parça ortaya çıkan arızalar ile uğraşmak istememesi de çok daha anlaşılır tercihler artık benim için.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Tekrar belirtmek isterim ki, ikinci el arabada şansın da etkisi var. Ancak Subaru kolay kolay küsülecek araç olmasa da, birçok lüks / premium markada olduğu gibi ikinci elinde dikkatli hareket etmek yararlı olur. Bakımları aksatılmamış ve hor kullanılmamış ikinci el bir Subaru’nun, çok sevilen ve çok tutulan bazı Premium (Alman, Amerikan, Fransız) araçlardan çok daha az sayıda ve kolay halledilebilecek sorun çıkarabilecek potansiyeli olduğunu belirtmek yerinde olacaktır.
Son olarak, tüm bunlar gözlem ve tecrübelerime dayanan subjektif çıkarımlar; elbette A’dan Z’ye eleştiriye açık olduğumu da belirtmek isterim.
Son olarak, arkaya oturanlara da kemer taktıralım, 100'le giderken orta şeridi ya da en sol şeridi değil de sağ şeridi tercih edelim. Diye de yapmayanlara mesaj vererek noktalamak isterim
Sevgi ve selamlar,
...
Ben bir daha ikinci el araç ya da başka araç alır mıyım? Kendim için uzun bir süre araç al(a)mayacağım. Soğudum açıkçası. Bütçe de kalmadı zaten ?
İlgimi kaybettim büyük ölçüde. Çünkü ne kadar uğraşırsam uğraşayım yine bir aksilik, mutlaka tekrar aksilik ile karşılaştım. Bu derece üstüste gelmesi, bu derece maddi manevi yorulmak işin doğasından mı kaynaklanıyor, bunu bilemiyorum. Ancak şurası bir gerçek ki, hangi marka olursa olsun ikinci el her zaman içinde risk barındıran bir seçenek olarak ele alınmalıdır. Burada elbette ki tercihler ön plana çıkıyor, kafam rahat olsun diye az km ya da sıfır araca yıllarca bindim, onlarda da neye bindiğimi anlayamadım. Yani ikinci eli tercih etmekte bu derece yorgunluğa rağmen memnun muyum, memnunum.
Bir daha olsa tercih eder miydim, farklı tetkik ve tercihlerde bulunarak yine tercih ederdim aynı araçları (Hem Legacy'yi hem S-Turbo'yu)
Bir kere S-Turbo'da şu var, Tem'de normal bir hızda dahi gitseniz birkaç istisnai durum dışında ya da sizinle yarışmak isteyen bazı genel geçer standart atmosferik motorlu araç dışında, sol şeritte kime yaklaşırsanız yaklaşın selektöre gerek kalmadan mutlaka anında şerit boşaltılıyor ve size yol veriliyor. Bu duygunun hazzını anlatmak pek mümkün değil doğrusu. Tabii bir de bazı normal sınıf / standart atmosferik motorlu araçlar var ki, ben bunlara "1,5 milyon verdik"ciler diyorum, parasının hakkını S Turbo ile yarışıp almaya çalışan bu araç sahiplerinin de, galiba S-Turbo'nun eski görüntüsü nedeniyle çelimsiz olduğunu düşünmeleri ve takiben aynada kayboluşlarını seyretmek de çok ilginç bir deneyimdi (2008, 3008, 3.20, Passat, Tucson, gibi)
Forester’a eklemek gerekirse;
İç görüş açıları, ferahlık, yola ve sürüş karakterine hakimiyet harikulade (Legacy’de ise sürüşe hakimiyet hissi daha fazla), açılabilir cam tavan muazzam bir deneyim, koltuklar ve iç mekan ölçüleri geniş, çok geniş bir alan sunuyor. Tahminim ve duyduğuma göre bir de arka amortisörlerin orijinal olması halinde yol tutuş efsanevi boyutlara geliyor(muş). Araç çok basit modifiye ve oynamalar ile oldukça ciddi güç artışları elde edebilecek altyapıya sahip, gerçekten mühendislik ve sürüş deneyimi açısından tartışılmayacak derecede gözalıcı seviyesinde heyecan verici bir araç.
Peki bundan sonra ne alırım, alır mıyım ikinci el? Şu anda zor; yukarıda da belirttiğim gibi zor, almam. Elbette ileride tekrar alacağım, ancak sıfır tercih eder miyim? Hiç sanmıyorum; ne bütçe olursa olsun mümkün olduğunca sıfıra yakını / daha üst ama belki de başlangıç paket ya da başlangıç seviye motora sahip modelinden yana tercihim olur.
Eğer eskiye kayan (10 yıl / 100 bin km üzeri) araç tercih edeceksem de, özellikle hararet sorununun benzine göre çok daha düşük olasılık olması nedeniyle yıllardır pek ilgi göstermediğim dizel sınıf bir araç incelerdim; benzinli karşıma çıkar ise, o zaman da sadece ve sadece benzinli / lpg değmemiş olmasına dikkat ederdim. Dizelde ise dpf vb detaylar için forumumuzdaki değerli üstatlarımıza, dostlarımıza danışırdım. İkinci elde konu olarak, başka araçlara gelirsek, şöyle bir çevremize baktığımızda, Mercedes otomatik 2.7 CRD, Mercedes otomatik 3.0 CRD, motorlu bazı marka araçlar (Jeep Grand Cherokee gibi), vb başta olmak üzere, 2005 Volvo S40'ta da olduğu gibi (Manuel 1.6i) hem benzinli hem de dizel segmentte, gördüğüm / duyduğum inanılmaz sorunsuz ve başarılı motorlar mevcut. Ancak gördüğüm örneklerde sorunsuzluğun temelinde aracın az kullanıcılı olması, lpg sisteminin olmaması etken midir? Olabilir, net bir çıkarımda bulunmam yanlış olabilir.
Otomatik vites den gelirse düşünürdüm belki ama yok selenoid'i yok tork konvektörü, mutlaka bir başağrısı potansiyeli var; manuelde ise en kötü baskı balata değiştirip yola devam edildiği için şu anda biraz daha çekici duruyor sanki. Otomatik düşününce, arıza ihtimali karşısında yaratacağı maliyet farkını, uğraştırma farkını, zaman kaybı düzeyini; hangi marka için olursa olsun, bilmem belirtmeme gerek var mı?

Benzinli sohc motor, belirtilene göre en sorunsuz motor. Diğerleri sıkıntılı mı? Yurtdışında 500 - 600 bin km, hatta mil yapmış pırıl pırıl araçlar, hem Subaru’da hem de diğer birçok markada kolaylıkla internette / Twitter'da görülebiliyor. Bundaki sanıyorum ki en büyük etken, tamir vb yoluna gitmeyip hiç sıkılmadan parça değişimini -maliyet açısından- kolaylıkla gerçekleştirebilmeleri oluyor...
Buralarda gördüğüm en büyük sıkıntı, hem en cafcaflı arabaya binelim(!), hem bakım / parça değişimi için mümkünse para ödemeyelim (!)... Maalesef ne kadar ekmek o köfte, ya da rahmetli anneannemin de dediği gibi, hem şoför mahalli hem 50 kuruş olmuyor işte.
Ülkemizde yaygın olarak rastlanılabilen, hem gösterişli yani artiz sınıf arabaya binelim, hem de parayı çok ödemeyelim masrafı minimum olsun hatta olmasın mümkünse; anlayışının da etkisi ile eskimeye başlayan araçlar (Yani ortalama 12 yıl ve 125 bin km üzeri diyebiliriz) tercih edilirken, bu bakış açısından kaçmaya çalışmak, korunmak en iyisi. Bu nedenle de bir dahaki aracı mümkünse ilk ya da ikinci sahibinden, sadece yetkili servis bakımlı ve birkaç semt üzerinden araştırıp alma düşüncem mevcut.
Mesela Legacy'yi alırken ilanlarda (2021 Kasım); Çeşme'de Bmw X3, bir de marifet gibi bayandan vb denilmiş ilanda, 120 130 binde motor yapıldı, garantili diyor, şu anda 150 160 binde, bilmem ne. Yerle gök birleşse Bmw'nin motoru 120 130 binde bitmez, nasıl bir anlayış ile kullanıldıysa artık canına okunmuş motorun... İflah olur mu, zor; diye düşünüyorum (Ancak muadillerinden büyük fiyat farkı olacak ki riske girilip alınsın, ki yine de tercih etmem, 120 binde motor kırmış / bozuk araba ile uğraşmak zorlu bir süreç, dikiş tutması zor olabilir, diye düşünürüm)
Mümkünse az sahipli dedik, olmuyor ise bakım geçmişi / servis geçmiş kayıtları ilk günden itibaren incelenebilen, yaşı var ise ve servis kayıtları ile ilgili netlik bulunmuyor ise (Geçmişte lpg takılı olabileceği şüphesi ile) kompresyon testi yaptırmak belki çözüm olabilir diye düşünürdüm eğer bir risk alacaksam. Ancak sözkonusu testin de %100 çözüm olmayacağını yani çok açık ve net bir yanıt vermediğini de eklemeliyim. (Bugün idare eder görünen silindir yarın sabah gidebilirmiş, ki o durumdaki silindir yarın olmasa da, yakınlarda gidiyor mutlaka... Defansı bu yönden sağlam tutmakta yarar var)
Motoru benimkinde olduğu gibi (Üst / alt farketmez benim için), elden geçtiyse mutlaka tüm hortumlarının, termostatın, devirdaimin, radyatörün de elden geçip geçmediğini, geçtiyse ne kadar zaman önce yapıldığını ya da kaç km kullanıldığını ayrıca triger setinin ne zaman değiştiğini (Rulman vb değişip değişmediği servis kaydında triger kayışı ya da triger seti ibaresi ile kendisi gösterecektir diye düşünüyorum) incelerdim. Alır mıydım? Bunların yanıtları fazla masraf çıkartmayacak düzeyde ise, Subaru'yu yine alırdım. Çünkü ilginç bir döneme başladık, 1,5 - 2 yıl önce 5 TL olan ne varsa istisnasız biçimde 12,5 ile 15 TL civarında fiyata sahip artık...
O nedenle tüm bu işlere girerken örnek olarak bakım geçmişi net olmayan, kullanım tarzı kaba olmasından şüphelenilen bir araç alımı için bir 200 250 bin TL ayrılıyor ise, doğabilecek "Kötü senaryo" adına kenarda en az bugünün parası ile 60 - 75 bin TL arası (Yaklaşık 4 - 5 bin USD eşdeğeri) olması elimizi rahatlatacaktır. Böyle bir “ek” bütçe, çok rahat ve gamsız şekilde hareket edilmesine zemin hazırlayacaktır.
Forester'lara off road aracı muamelesi yapmak pek doğru değil, bu kullanım tarzı da çok yoruyor bu araçları. Hakikaten asfaltta S Turbo ile aşık atmaya kalkan 1,5 milyonluk standart bir atmosferik ne derece o standart atmosferik aracı yoruyor ve garip duruma düşüyorsa, off road benzeri zorlamalarda da Forester (Off road amaçlı araçlar ile karşılaştırılınca) benzer duruma düşüyor bana göre ve bunun faturasını da çok geçmeden ya mevcut ya da sonraki kullanıcılar misli ile ödemek zorunda kalıyor.
Kıssadan hisse, iyi bakımlı, geçmişi araştırılabilen her araç elbette ki alınabilir. Bu süreçte, 9 10 ay öncesine kadar anlam veremediğim, insanların neden sıfır araç aldığını da daha iyi anlamış olduğumu da belirtmek isterim. Elbette ki herkes çok daha iyi araca binmek ister, ancak insanların dayanıklılık, uzun süre parça parça ortaya çıkan arızalar ile uğraşmak istememesi de çok daha anlaşılır tercihler artık benim için.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Tekrar belirtmek isterim ki, ikinci el arabada şansın da etkisi var. Ancak Subaru kolay kolay küsülecek araç olmasa da, birçok lüks / premium markada olduğu gibi ikinci elinde dikkatli hareket etmek yararlı olur. Bakımları aksatılmamış ve hor kullanılmamış ikinci el bir Subaru’nun, çok sevilen ve çok tutulan bazı Premium (Alman, Amerikan, Fransız) araçlardan çok daha az sayıda ve kolay halledilebilecek sorun çıkarabilecek potansiyeli olduğunu belirtmek yerinde olacaktır.
Son olarak, tüm bunlar gözlem ve tecrübelerime dayanan subjektif çıkarımlar; elbette A’dan Z’ye eleştiriye açık olduğumu da belirtmek isterim.
Son olarak, arkaya oturanlara da kemer taktıralım, 100'le giderken orta şeridi ya da en sol şeridi değil de sağ şeridi tercih edelim. Diye de yapmayanlara mesaj vererek noktalamak isterim
