Bugünü kafamda farklı planlamıştım. Sabah 10 gün önce geçirdiğim küçük kazanın bakiyesi dikişi sağ baş parmağımdan aldırıp bu süre zarfında uzak durmak zorunda kaldığım bazı işlerime devam edecektim.
Nitekim planın ilk adımı atıp parmağımdaki dikişi aldırdım. Eve gelince hanım günün geri kalanında bir işin var mı diye sordu, evet dedim. “Ya bugün biraz dışarı mı çıksak ama çabuk dönmeyelim biraz kalalım bunaldım evde” dedi. Haklı, ne zamandır, yok aşırı sıcak, yok aşırı yağmur bir yere gidemedik. Nereye gideceğimize net karar vermeden daha önce gittiğim bir güzergahın ilerisine diye karar kıldık. İlerisini beğenmez isek, zaten beğendiğimiz yere dönebilirdik en azından.
Buranın devamına henüz gitmedim ama uydu fotoğraflarından güzel olabileceğini tahmin ediyorum. Neyse oraya varacağımız toprak yola dönecektim ki giriş bir uçtan diğer uca kapatılmış. Geçen hafta gemi azıya alan ve kundaklamalardan önüne güç bela geçilen yangınlar sebebiyle ıssız ormanlık alanlar sınırlandırılmış. Hay Allah, günün yarısındayız ve gideceğimiz yer planı yattı. Neyse ana yoldan devam edelim dedik. Ana yollar güzel ama piknik yapılacak sakin alan sıkıntılı. Oralara ilerisi görülmeyen toprak yollardan gidilmekte. İşin kötüsü her toprak yol illa güzel yerlere varmıyor.
Neyse, devam ederken bir toprak yol gözüme çarptı, direksiyonu kırdım. Yol kötü ve gittikçe kötüleşmekte. Bir yerde araçtan inip etrafa bakındım. Yer yer mısır ve ay çiçekleri ekili idi. Hava müthiş güzel kokmakta. Yolun ilerisi dar ve mıcır dökülmüş. Üstüne daha da çekici kılmak için çok dik bir rampa ile aşağı doğru devam ediyor. Neyse bu güzel koku iyiye işaret diyerek devam ettik. 500-600 metre sonra çıkmaz yol olduğunu fark ettim. Birisinin evinin yolu imiş. Neyse oradan tırıs tırıs geri döndük, birde sıfır. Ana yoldan devam ederken aşağıdan su sesleri duydum. Bakmak için yanaştığım yerden aşağı doğru greyderin daha yeni açtığı bir yol var. Bir ümit direksiyonu oraya çevirdim. Gene çok dik bir rampadan aşağı indik. Yol toprak kenarlar boş, yani yar, ama paletli greyderin izine bakınca içime güven geldi. Greyderi çeken yol bizim arabayı hayda hayda çeker. Böyle dik rampalarda frene basmak yerine düşük viteste gaza basmadan gitmek daha güvenli. En azından tekerlerde yük var. 4x4 olunca da insanın güveni daha bir yerine geliyor. Neyse aşağıya inip derenin kenarına aracı park ettim. Gerçekten daha yeni açılmış bir alan, şöyle etraflıca bir bakındık, beğendik diyemedik. İkimizin de yüzünde bu kadar uğraşıp indik bari kalalım ifadesi var. Gidelim dedim. Kafa dinlemeğe çıktık. Burası ise yeni açıldığından her taraf kaba toprak , önümüzde dere, karşı kıyıda ise yoğun bir ağaç yığını var. Hiç manzara yok. İkide sıfır. Oradan çıktık yola devam. O kadar gidince daha önce 2 kere gittiğimiz bir mevkiye yaklaştık.
Ah, yazmağa dalıp gitmişim yolda bir mini şelale önünde durmuştuk.
Her yer böğürtlen, kapıdan iner inmez karşımıza çıkınca hanım biraz topladı.
Şelalenin suyuyla yıkayıp şifa niyetine yedik. Bizim buraların böğürtlen mevsimi başlamış , yol boyunca her yer böğürtlen doluydu.
Kaldığım yerden devam ediyorum, daha önce beğendiğimiz yere yakınlaştık demiştim. Doğruca oraya sürdüm. Varınca şaşırdım doğrusu, biz hep kışın gittiğimizden bitki örtüsü nisbeten azmış. Şimdi vardığımızda hafiften balta girmemiş orman modunda bulduk mekanı.
Yine havadaki koku, kuşların sesi ve tatlı tatlı yıldızdan esen serin rüzgar bizi mest etti.
Hemen malzemeleri indirdim.
Çayı demledik.
Her piknikte mangalda et pişecek değil ya, kaşarlı tost ve çay.
Ortam o kadar güzeldi ki, oturduğumuz sürece konuşmağa pek gerek kalmadı. Serin serin esen rüzgarla kafamızı dinledik.
Tek kafa dinleyen biz değildik.
Yola çıkarken hava durumu hafif yağmurlu gösteriyordu. Hatta kontağı çevirirken şakır şakır yağıyordu, ama gittiğimiz yerde hala yağarsa tente açmağı göze almıştım. Biz yukarda iken yağmur yoktu , yinede yağmurla ıslanmış toprağın kokusu esen rüzgarla bize geliyordu.
Nitekim planın ilk adımı atıp parmağımdaki dikişi aldırdım. Eve gelince hanım günün geri kalanında bir işin var mı diye sordu, evet dedim. “Ya bugün biraz dışarı mı çıksak ama çabuk dönmeyelim biraz kalalım bunaldım evde” dedi. Haklı, ne zamandır, yok aşırı sıcak, yok aşırı yağmur bir yere gidemedik. Nereye gideceğimize net karar vermeden daha önce gittiğim bir güzergahın ilerisine diye karar kıldık. İlerisini beğenmez isek, zaten beğendiğimiz yere dönebilirdik en azından.
Buranın devamına henüz gitmedim ama uydu fotoğraflarından güzel olabileceğini tahmin ediyorum. Neyse oraya varacağımız toprak yola dönecektim ki giriş bir uçtan diğer uca kapatılmış. Geçen hafta gemi azıya alan ve kundaklamalardan önüne güç bela geçilen yangınlar sebebiyle ıssız ormanlık alanlar sınırlandırılmış. Hay Allah, günün yarısındayız ve gideceğimiz yer planı yattı. Neyse ana yoldan devam edelim dedik. Ana yollar güzel ama piknik yapılacak sakin alan sıkıntılı. Oralara ilerisi görülmeyen toprak yollardan gidilmekte. İşin kötüsü her toprak yol illa güzel yerlere varmıyor.
Neyse, devam ederken bir toprak yol gözüme çarptı, direksiyonu kırdım. Yol kötü ve gittikçe kötüleşmekte. Bir yerde araçtan inip etrafa bakındım. Yer yer mısır ve ay çiçekleri ekili idi. Hava müthiş güzel kokmakta. Yolun ilerisi dar ve mıcır dökülmüş. Üstüne daha da çekici kılmak için çok dik bir rampa ile aşağı doğru devam ediyor. Neyse bu güzel koku iyiye işaret diyerek devam ettik. 500-600 metre sonra çıkmaz yol olduğunu fark ettim. Birisinin evinin yolu imiş. Neyse oradan tırıs tırıs geri döndük, birde sıfır. Ana yoldan devam ederken aşağıdan su sesleri duydum. Bakmak için yanaştığım yerden aşağı doğru greyderin daha yeni açtığı bir yol var. Bir ümit direksiyonu oraya çevirdim. Gene çok dik bir rampadan aşağı indik. Yol toprak kenarlar boş, yani yar, ama paletli greyderin izine bakınca içime güven geldi. Greyderi çeken yol bizim arabayı hayda hayda çeker. Böyle dik rampalarda frene basmak yerine düşük viteste gaza basmadan gitmek daha güvenli. En azından tekerlerde yük var. 4x4 olunca da insanın güveni daha bir yerine geliyor. Neyse aşağıya inip derenin kenarına aracı park ettim. Gerçekten daha yeni açılmış bir alan, şöyle etraflıca bir bakındık, beğendik diyemedik. İkimizin de yüzünde bu kadar uğraşıp indik bari kalalım ifadesi var. Gidelim dedim. Kafa dinlemeğe çıktık. Burası ise yeni açıldığından her taraf kaba toprak , önümüzde dere, karşı kıyıda ise yoğun bir ağaç yığını var. Hiç manzara yok. İkide sıfır. Oradan çıktık yola devam. O kadar gidince daha önce 2 kere gittiğimiz bir mevkiye yaklaştık.
Ah, yazmağa dalıp gitmişim yolda bir mini şelale önünde durmuştuk.
Her yer böğürtlen, kapıdan iner inmez karşımıza çıkınca hanım biraz topladı.
Şelalenin suyuyla yıkayıp şifa niyetine yedik. Bizim buraların böğürtlen mevsimi başlamış , yol boyunca her yer böğürtlen doluydu.
Kaldığım yerden devam ediyorum, daha önce beğendiğimiz yere yakınlaştık demiştim. Doğruca oraya sürdüm. Varınca şaşırdım doğrusu, biz hep kışın gittiğimizden bitki örtüsü nisbeten azmış. Şimdi vardığımızda hafiften balta girmemiş orman modunda bulduk mekanı.
Yine havadaki koku, kuşların sesi ve tatlı tatlı yıldızdan esen serin rüzgar bizi mest etti.
Hemen malzemeleri indirdim.
Çayı demledik.
Her piknikte mangalda et pişecek değil ya, kaşarlı tost ve çay.
Ortam o kadar güzeldi ki, oturduğumuz sürece konuşmağa pek gerek kalmadı. Serin serin esen rüzgarla kafamızı dinledik.
Tek kafa dinleyen biz değildik.
Yola çıkarken hava durumu hafif yağmurlu gösteriyordu. Hatta kontağı çevirirken şakır şakır yağıyordu, ama gittiğimiz yerde hala yağarsa tente açmağı göze almıştım. Biz yukarda iken yağmur yoktu , yinede yağmurla ıslanmış toprağın kokusu esen rüzgarla bize geliyordu.